Tirbuşon Hikâyesi
21 Temmuz 2025, Pazartesi 14:03
Turizmin ilk başladığı yıllarda, Bodrum’daki Salmakis Turizm’de kaptan olarak çalışıyordum.Sevgili patronum Tuncay Karakaya’nın tek bir turizm politikası vardı: Para ödeyen turist, ödediğinin karşılığını almalıydı. Memnun ayrılmalıydı.Çünkü memnun ayrılan turist tekrar gelir, gelirken beraberinde başkalarını da getirirdi.Teknelerin bakım ve temizliğine özen gösterilmeli, makinelerin periyodik bakımları zamanında yapılmalıydı. İçinde turist varken tekneye, elinde takım çantasıyla tamirci girmemeliydi. Bakımlı tekne, uzaktan bile kendine baktıran tekne olurdu.Çalışan kaptan ve personel de aldığı ücretten memnun olmalıydı. Çünkü mutlu personel etrafına da mutluluk yayardı.Taraflardan birinin mağduriyeti, diğerini de etkilerdi. Bu iş, karşılıklı dengeyle yürütülmeliydi.O dönemlerde turistler tekrar tekrar Türkiye’ye gelir, aynı şirketin teknelerinde gezmeyi tercih ederdi. Bu sadakat, hem şirketin hem de Türk turizminin yücelmesine katkı sağlardı.Tuncay Bey’le çalıştığım yıllarda kendisinden çok şey öğrendim. Derdi ki:“Teknede iki türlü insan vardır. Biri para öder, hizmet alır. Diğeri hizmet eder, karşılığında para alır. Bunların dışında teknede eş, dost, arkadaş olmaz!”Bu ilkeli düşünceyle patronumuz her yaz başında teknelerdeki bardak, mutfak gereçleri, masa, sandalye, güneşlenme minderleri gibi ihtiyaçları yeniler, eksikleri tamamlatırdı.Benim çalıştığım tekne dört kamaralıydı. Sezon başında yalnız çalışıyordum. Diğer kaptan arkadaşlar, gemici ve aşçılarını çoktan almışlardı.Ne zaman Tuncay Bey’in yanına gidip yanıma bir yardımcı istediğimi söylesem, hemen çıkışırdı:“Seni içiyor diye kimse seninle çalışmak istemiyor!”Bu sözlerinden alınmıştım. Çünkü ben aşırı alkol tüketen, bağımlı bir alkolik değildim.Ancak şirket çalışanları arasında şöyle söylentiler dolaşıyordu:“Datçalıdır, şarabı sever.”Evet, Datçalılar olarak şaraba olan düşkünlüğümüz doğruydu. Özellikle de kırmızı şaraba.Belki de genlerimizde şaraba karşı bir zaaf vardır.Tarihte dünyanın en iyi şarapları bizim bulunduğumuz bölgede üretilir, özel yapılmış amforalarla dünyanın öbür ucuna taşınırdı.Ben de şarabın dünyaya yayıldığı topraklardan, Knidos doğumluyum. Bu düşünce bana bazen gurur verirdi.Bir gün sezon öncesi, patronumuz Tuncay Bey beni ofise çağırdı. Bir işportacıyla pazarlık ettiğine tanık oldum.İşportacıdan, her tekneye birer adet olmak üzere 17 tirbuşon satın alıyordu. Bir tane de hediye istedi. Ödeme günü ayrıca konuşulacaktı.Tirbuşonları ben teslim aldım ve teknelere dağıttım. Bir tanesini de kendi tekneme ayırdım.İki gün sonra, sancakta bağlı olan teknelerden birinin kaptanı Hasan, elinde tirbuşonla söylenerek ofise gidiyordu:“Böyle tirbuşon mu olurmuş? Tenekeden yapılmış, hemen kırılmış…”Aradan bir hafta geçti. Tuncay Bey yine beni çağırdı. Yanında, tirbuşonları aldığı işportacı vardı.İşportacı parasını tahsil etmeye gelmişti. Patronumuz ise ödemeyi geciktirmek için kaliteyi bahane ediyordu:“Tirbuşonlar çok adi, iş görmüyor, kırılıyorlar.”Beni görünce, durumu desteklememi istedi:“Öyle değil mi Atilla? Tirbuşonlar kırılıyor, değil mi?”Elindeki kırık tirbuşonu incelemek için aldım. Şimdi sıra bendeydi. Beni daha önce “şarapçı” olarak suçlayan patronuma karşı konuşmanın zamanıydı.“Efendim,” dedim,“Ben Datçalıyım. Şarap içtiğim için tirbuşon kullanmasını da iyi bilirim. Bu tirbuşon, onu kullanmayı bilmeyen birinin elinde kırılmış, belli.”Tuncay Bey benden böyle bir cevap beklemiyordu. Destek olacağımı sanmıştı.Daha fazla konuşmadan, yavaşça ofisten ayrıldım.Dışarıda işportacıyla karşılaştım.“Bir hafta sonra ödeyecekmiş,” dedi. “Yine geleceğiz, bakalım ne olacak.”?Datçalı’nın içmekle imtihanı hiç bitmez.Datçalı içip naralar atmaz; keyifle içer.İçki sofrasında memleket meseleleri vardır, sevda vardır, aşk vardır, türkü vardır, şiir vardır, mazide kalmış hoşça anılar vardır.?19 Temmuz 2025Kaptan: Aslan Atilla Yorulmaz
Okunma Sayısı: 880
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.