Muğla
19 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    28.59
  • EURO
    30.52
  • ALTIN
    1783.9
  • BIST
    7768.17
  • BTC
    36743.46$

BEŞ DAKİKA ARADA BEYAZ GAZOZ, FANTASTİK TÜRK SİNEMASI

20 Nisan 2015, Pazartesi 11:05

   “Re­form­lar­la ye­ni­den dü­zen­len­me­si ola­nak­sız,
   bı­ra­kıl­ma­sı ise çok zor olan yaşam kar­şı­sın­da
   çağ­daş top­lum­lar­da in­sa­na bir tek öz­gür­lük kal­mış­tır;”
   düş gör­mek,diğer bir de­yiş­le fan­taz­ya­lar.”
                                                                     JOHAN HUZİNGA

    Ço­cuk­luk­tan kur­tu­lup da ken­di­mi­zi ve ya­şa­dı­ğı­mız kenti keş­fet­me­ye baş­la­dı­ğı­mız alt­mış­lı yıl­la­rın son­la­rın­da evi­miz­den, komşu ev­le­rin­den,okul­da­ki sı­nıf­lar­dan çok fark­lı; tahta ta­ba­nı mazot kokan, loş ışık­lı büyük sa­lon­la­rı ve için­de bir­bi­ri­ne bağ­la­na­rak sı­ra­lan­mış on­lar­ca kol­tu­ğu dol­du­ran in­san­la­rın oluş­tur­du­ğu ka­la­ba­lık­la­rı şaş­kın­lık­la an­lam­lan­dır­ma­ya ça­lı­şır­dık.

    Du­var­la­rı ya­kı­şık­lı aktör ve güzel ka­dın­la­rın büyük boy çer­çe­ve­li fo­toğ­raf­la­rıy­la süslü sa­lo­nu dol­du­ran kol­tuk­la­rın tam kar­şı­sı­na düşen ve üze­rin­de ço­ğun­luk­la, yal­dız­lı harf­ler­le TC Zi­ra­at Ban­ka­sı yazan ka­di­fe per­de­nin iki yana açıl­ma­sın­dan önce gong çalar, bir süre sonra da elekt­rik­ler sö­ner­di. Göz gözü gör­mez o tıl­sım­lı ka­ran­lık­ta bir ışık de­me­ti üze­ri­miz­den geçer, kar­şı­mız­da­ki perde de bam­baş­ka bir dünya can­la­nır­dı. Bir düş dün­ya­sı. Bize ben­ze­yen in­san­lar­la bir­lik­te, gün­lük ya­şa­mı­mız­dan fark­lı ol­ma­yan olay­lar akıp gi­der­di.

    Bu düş dün­ya­sı sa­lon­lar zevk­le zaman ge­çir­di­ği­miz ve hep orada olmak is­te­di­ği­miz yer­le­re dö­nüş­tü za­man­la. Çar­şam­ba ma­ti­ne­le­ri­ni bek­ler­dik sa­bır­sız­lık­la. Sa­de­ce ba­yan­la­ra özel oy­na­tı­lan film­le­ri biz ço­cuk­lar da iz­ler­dik. Si­ne­ma­ya gö­tü­rü­lür­dük. İşte o gün­ler denk düşer, Zeki Mü­ren­le­ri, Cü­neyt Ar­kın­la­rı, Hülya Koç­yi­ğit­le­ri, Tür­kan Şo­ray­la­rı ta­nı­ma­mız…

    Ama o gün­le­rin si­yah-be­yaz film­le­rin­de bir ikili vardı ki, biz ço­cuk­la­rın vaz­ge­çil­mez dost­la­rıy­dı. An­la­tıl­maz bir tat alır­dık on­la­rı iz­le­mek­ten ve düş­tük­le­ri her kötü du­rum­da göz yaş­la­rı­mı­zı tu­ta­maz­dık…. Ay­şe­cik­le Ömer­cik­ti bu ikili…

   Te­le­viz­yon­la­rın ya­şa­mı­mı­zı tut­sak al­ma­dı­ğı gün­ler­di. Biraz daha bü­yü­dük.Yaz­lık si­ne­ma­lar girdi ya­şa­mı­mı­za.Bu kez tahta san­dal­ye­ler bir­bi­ri­ne ek­len­miş, yer­le­re ince çakıl taş­la­rı dö­şen­miş yaz­lık si­ne­ma bah­çe­le­ri. Uzun yaz ge­ce­le­ri Pırıl pırıl bir gök­yü­zü, ateş­ten bir topu an­dı­ran ayın ve sal­kım saçak ya­yıl­mış yıl­dız­la­rın al­tın­da, yü­zü­mü­zü ok­şa­ya­rak esen akşam rüz­ga­rı­nın eş­li­ğin­de açık ha­va­da, kış­lık si­ne­ma­lar­da asılı ”ka­buk­lu yemiş ya­sak­tır” lev­ha­sı­nın bu­lun­ma­dı­ğı, yaz­lık si­ne­ma­lar.

    Yet­miş­li yıl­la­rın ba­şın­da li­se­li genç­ler ol­ma­ya baş­la­dı­ğı­mız­da, ka­nı­mız kay­nı­yor film­ler­de­ki kah­ra­man­la­rın ye­ri­ne zaman zaman ken­di­mi­zi ko­yu­yor­duk. Def­ter­le­ri­mi­zin ara­sı­nı güzel akt­ris re­sim­le­ri süs­lü­yor­du. Bir yan­dan içi­miz­de­ki şid­det dür­tü­sü­nü dışa vur­ma­ma­ya çaba har­car­ken, öbür yan­dan örnek al­dı­ğı­mız düş­sel kah­ra­man­la­rı tak­lit ede­rek, şid­de­ti gün­lük ya­şa­mı­mı­zın bir par­ça­sı du­ru­mu­na ge­ti­re­bi­li­yor­duk. Ya­rat­tı­ğı­mız düş­sel he­def­le­ri yok et­ti­ği­miz öy­kü­le­ri an­la­tır­ken , zaman zaman bun­la­ra ken­di­miz bile ina­nı­yor­duk. Ro­man­tik, duy­gu­sal ve vur­du­lu kır­dı­lı film­le­rin ya­nın­da bir de ger­çek­te var ol­ma­yan, hayal gü­cüy­le ya­ra­tı­lan, do­ğa­üs­tü var­lık­lar­dan kur­gu­la­na­rak oluş­tu­ru­lan film­le­rin düş gü­cü­mü­zü allak bul­lak et­me­yebaş­la­dı­ğı gün­ler­de, ya­şa­dı­ğı­mız ken­tin si­ne­ma­la­rı kendi ara­la­rın­da­ki fark­lı­lık­la­rı be­lir­gin­leş­ti­ri­yor­lar­dı. Yal­nız Türk filmi oy­na­tan si­ne­ma­lar ve ya­ban­cı film oy­na­tan si­ne­ma­lar


    Bazı si­ne­ma­la­rın, kış­lık sa­lon­la­rı­na bi­ti­şik yaz­lık bö­lüm­le­ri olurdu.​Geceleri ken­tin yük­sek­çe bir ye­ri­ne çı­kıl­dı­ğın­da, ku­lak­la­ra yaz­lık si­ne­ma­lar­dan gelen ses­ler yan­kı­la­na­rak ula­şır­dı.İşte, yal­nız­ca ya­ban­cı film oy­na­tan o si­ne­ma­da “Vam­pir­le­rin Dansı” adlı filmi iz­le­dik­ten sonra uzun süre et­ki­sin­den kur­tu­la­ma­mış­tım.

    Şim­di­ler­de ise, her geçen gün biraz daha yoz­la­şan insan iliş­ki­le­ri yü­zün­den ve ön­le­ne­me­yen bir hızla kir­le­nen dün­ya­da mutlu ya­şam­dan uzak­la­şan in­sa­nın ka­vu­şa­ma­dı­ğı yaşam bi­çim­le­ri­ni düş­le­me­ye yö­nel­me­si ola­ğan gibi gö­rü­nü­yor. Kit­le­le­rin kendi dı­şın­da­ki ger­çek­li­ği düş­sel ol­gu­lar­da ara­ma­sı fan­taz­ya en­düst­ri­si­nin doğ­ma­sı­na ve ge­liş­me­si­ne neden ol­muş­tur. (Devam edecek) edecek)


Okunma Sayısı: 8159

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.