HİNDİSTAN USTA ELİNDEN ÇIKMIŞ BİR MOZAİKLER ÜLKESİ GİBİ
26 Mart 2018, Pazartesi 19:01Hindistan izlenimlerim bugünkü yazım ile sona eriyor. Sabrınız için teşekkür ediyorum. Ve gelelim son yazımıza;
Hindistan, modernleşme ve çağdaş uygarlığı yakalama yolunda dev adımlarla ilerliyor. Yüzde 12 gibi bir kalkınma hızı ile önümüzdeki yıllarda bu büyük devin ne büyük bir süper güç olacağını hepimiz göreceğiz. Nerede ise daha beşikten başlayan matematik eğitimine bağlı olarak bilgisayar konusunda dünya liderliğini elinde bulunduran Hindistan'ın sırtındaki en büyük kambur 1milyar 216 milyona varan nüfusu. Bu büyük yükten kurtulmanın tek çaresi olan doğum kontrolü ise ne yazık ki Hindistan'da bir türlü hayata geçirilemiyor.
Hindistan'daki uçsuz bucaksız bitek, verimli ovaların bu kadar insanı nasıl beslediğini hala düşünmekteyim. Sadece şunu söyleyebilirim ki; Delhi'den Himalayalara kadar olan uçsuz bucaksız ovanın 451 km olduğunu söylersem, Hindistan'daki tarım alanlarının büyüklüğü konusunda bir fikir vermiş olabilirim.Tren yolculuğumuz sırasında tanık olduğumuz ovalık alanlardaki üretim ise tarım yoğunluklu. Geniş alanlara yayılan pirinç tarlaları, şeker kamışı, mısır, mercimek ve tahıl üretimi Hindistan ekonomisi deyince ilk akla gelen ürünler... Hindistan'ta her şeyi abartılı anlatmanız gerekiyor. Zaman zaman bu abartıyı anlatırken zorlandığımız oluyor. Örneğin Demiryolu sektörü Hindistan'da 200 milyon insanı istihdam ediyor desem ne dersiniz? O demiryolu ki, Hindistan ulaşımının bel kemiğini oluşturuyor. 1000 metreye varan yolcu trenleri ve 5-6 km'ye varan tren istasyonlarındaki platformlar... Yürümekle bitmiyor. Hemen her istasyonun bekleme salonunda ve trenlerin yaklaştığı platformlarda gördüğümüz manzara, bir savaş sonrasını anımsatan manzaralar gibi. Yan yana, birbirinin üstüne, ya da annelerinin kolları üzerine yatmış birlerce çocuk, genç, yaşlı, kadın, erkek... Bu perişan görüntüye, bir de demir yolu kenarına tünemiş ve def-i hacet için oturan kadınlı erkekli gurupları da ekleyebilirsiniz...Dilencilik Hindistan'da en büyük sektör. Old Delhi, Agra, Jaipur, Haritvar, Rishikesh, dilencilerin yoğun olarak bulunduğu yerler. Tibetlilerin yoğunluklu olarak yaşadığı Dharamsala'da tabi ki yukarı Dharamasala'da tek tük dilenci görebildik. Buradaki insanlar, diğer gördüğümüz yerlere göre ekonomik durumları kısmen iyi olanlar. Ama onlarında aylık 100 Dolara, hatta karın tokluğuna çalıştıklarını, hiçbir sosyal güvencelerinin olmadığını öğrendik. Bu da Hindistan'ın gelişmişlik durumu hakkında küçük bir bilgi vermiş oluyor bizlere...Hindistan'da kast sistemi kalkmış olsa da bunun kağıt üzerinde kalktığını, gerçek yaşamada ise kast sisteminin tüm canlılığı ile sürdüğünü söyleyebilirim. Hepsini bir yana bırakın, ölülerin yakıldığı yerde bile bu kast sistemi geçerli. Burada yanma türü mensup olduğu sınıf ve ekonomik durumuna göre değişebiliyor.Kadınların kendilerini yakması ise hala geçerli. Eskisi kadar uygulanıyor olmasada, kadınların kocalarının arkasından kendilerini ateşe attıkları bir gerçek.Hindistan'da evlenmelere, düğün günlerine astrologlar karar veriyor.?Hangi gün evlenirseniz, bunun sağlıklı, uzun ömürlü bir evlilik olacağını astrologlar tayin ediyor. Evlenmeden önce, evleneceğiniz kızı doğum gününü ve burcunu astrologa veriyorsunuz, o bu evliliğin olup olmayacağına karar veriyor. Hindistan dünya şeker üretiminin de lideri aynı zamanda. Şeker kamışı o kadar yaygın ki,her sokak başında şeker kamışının suyunu sıkan tezgahların önü Hintlilerle dolu. Tam bu nedenle olmasa da, son yıllarda Hindistan'da şeker hastalığındaki artış yüzde 123'ü bulmuş. Hindistan halkı barış içinde yaşamayı seviyor. Kavga hemen hemen hiç başvurulan bir yöntem değil. İnsan kalabalığının nerede ise birbirini ezdiği yerlerde rikşalarla yol bulmanın ne kadar zor olduğunu tahmin edebilirsiniz. O ortamlarda bile korna ve insan sesleri birbirine karışıyor ve yine bir çıkış yolu bulunuyor. Araç trafiği o kadar birbirine girmiş gibi görünüyor ki, sanki ilahi bir güç, bu araçların birbirine çarpmasını önlüyor sanki diyeceğim. Rehberimizin bir anekdotunu size aktarmadan geçemeyeceğim: Hindistan'da kuzey; entellektüel düşünceye önem veriyor. Orta Hindistan savaşa yatkın ve hemen kavga çıkarıyor. Güneyde ise dine, yani Budizme yönelim var.Hindistan demek tapınaklar demek. Adım başı tapınaktan geçilmiyor. Kentin en güzel yeri, ev ve işyerlerinin en çarpıcı bölümleri tapınaklara ayrılmış. Taksilerde bile dikiz aynasının önü, taksinin önü arkası Şiva'nın heykelcikleri ile donatılmış.
Hindistan'da halk direnişlerine karşı devletin saygılı olduğunu gördüm. Bir seyahatimizi sırasında; Haritvar'dan Amritsar'a trenle gitmeye karar verdik. Trenimizin hareket saati 14.30 olarak bildirildi. Şunu hemen söyleyeyim, Hindistan'da tren saatlerini aksadığını, trenlerin rötar yaptığını hiç görmedim. O gün ise ilginç bir gün yaşadık. Trenimiz yaklaşık 2 saat rötar yaptı. Amritsar'a 4 saat rötar yaparak, 22.05'te varmamız gerekirken, gece yarısı ancak 01.30 sıralarında varabildik. Nedeni ise Hükümetin bazı uygulamalarını protesto eden köylüler, Haritvar - Amritsar demir yolunu kesmişler ve trenlerin sefer yapmalarına izin vermemişler. İşte böyle durumda, eylem sürerken, trenimiz başka bir demir yolu hattını kullanarak bizi geçte olsa Amritsar'a ulaştırdı.
LOTUZ TAPINAĞI VE TAC MAHAL
Hindistan denince akla ilk önce iki mimari örnek gelir. Lotuz Tapınağı ve Tac Mahal..Almatı'dan Delhi'ye uçarken, alçalmaya başladığımız sırada rehberimiz, Delhi'nin kuzeyindeki ormanlık alan içindeki beyaz yapıyı göstererek, "yarın orayı da ziyaret edeceğiz" dediğinde gerçekten bir şey anlamamıştım. Burası bir bahai Tapınağı idi. Hindistan'ın başkenti Delhi'de yer alan Bahai Tapınağı, genel olarak 'Lotus Tağınağı' olarak da tanınır. Bahai Tapınakları (ya da Mabetleri- Arapça'da "Meşriku'l Ezkâr" olarak bilinir), her dinden kimsenin sessiz olmak koşuluyla bildikleri şekilde ibadet edebilecekleri mekânlardır .Bu inanışa bağlı olarak Delhi'de yer alan Bahai Tağınağı'nın inşaatı ise Ekim 1977 yılında yerine konmuş ve inşaat 24 Aralık 1986 yılında tamamlanmıştır. Hindistan ve civarındaki ülkelerde yaşayan Bahai inancına sahip kişiler için en önemli yapıdır ve bölgenin Bahailik merkezidir.Tüm Bahai tapınaklarında olduğu, bu yapıda da Bahailiğin kutsal kitabında belirtilen ve diğer Bahai tapınaklarında görülen mimari özellikleri görmek mümkündür. Tapınakların taşıması gereken temel şartlardan biri dairesel bir yapıda ve dokuz kenara sahip olmalarıdır. Delhi'deki bu tapınak, diğer tapınaklardan çok daha farklı bir biçimde ve Lotus çiçeğinden esinlenilerek planlanmıştır. Yapının en alt kısmında bulunan ve lotusun taç yaprakları gibi dışarı doğru uzanan 9 kanat, yapıya ana şeklini verdirir. Her yöne doğru uzanan ve dairesel bir format oluşturan yapı, yukarı doğru bakan ve bir çiçeğin yapraklarını andıran mimari tarzı ile pek çok ödül almıştır.
Bahai yazıtlarında belirtildiği ve emredildiği gibi, yapının içinde herhangi bir resim ya da heykel yer almaz. Sadelik ön plandadır. Ana hole dokuz kapıdan giriş yapılabilir. Ana hol 2.500 kişi kapasitelidir ve yüksekliği 40 metreden biraz fazladır. Yapı tamamen mermerden yapılmıştır. Tüm yapı, etrafındaki dokuz havuzu ve bahçeleri ile birlikte 105.000 m²'lik bir alana oturmuştur.Yapının mimarı Fariborz Sahba olup, Kanada'da yaşamakla birlikte aslen İran'lıdır.
1986-2002 yılları arasında 50 milyondan fazla kişi tarafından ziyaret edilen tapınak, dünyanın en çok ziyaret edilen yapıları arasında yer alır. Eyfel ve Taj Mahal'den daha çok ziyaret edilen yapıyı, herhangi bir Hint dini bayramında, bir gün içinde yaklaşık 150.000 kişi ziyaret eder.
Tac Mahal ise bir mimari şahaser.
Tac Mahal, Babür İmparatoru Şah Cihan'ın 7 eşinden en sevdiği hanımı, 14. çocuğunu doğururken hayatını kaybeden Mümtaz Mahal anısına yaptırılmıştır.“Cennet” tasvirini yapılaştırmak gibi ciddi bir iddiayla yola çıkan Şah'a, Tac Mahal'in şimdiki halinde karar kılana kadar 2000 farklı model gösterilir.İnşasına 1632 yılında başlanmıştır. 21 yıl boyunca 22.000 işçi çalışmıştır,. Birçok farklı bölgeden getirilen taşların taşınmasında 1000 fil kullanılmıştır.İslam, İran, Osmanlı, Türk ve Hint mimarisinin birleşimi olan Taj'da, baş mimarlardan sonra Osmanlı'dan iki mimar çok önemli katkıda bulunmuştur. İsmail Efendi ana kubbeyi tasarlamış, Üstad İsa'nın da genel tasarımda büyük etkisi olmuş ve öğrencisini projenin baş mimarlarından biri olarak görevlendirmiştir.Tac Mahal gün içinde farklı renklere bürünür. Gün doğumuyla birlikte pembemsi ve en güzel rengini gösteren Tac Mahal kısa bir süre sonra beyaz görünümüne döner. Ayışığıyla beraber de altınımsı bir renk alır. Efsaneler bu eşsiz özelliğin kadınların, özellikle de Mümtaz Mahal'in his değişikliklerini yansıttığını söyler.Dış tasarımındaki işlemeler, mermerlerin içi oyulup, titizce kesilerek minicik taşların mermerlerin içine teker teker yerleştirilmesiyle oluşturulmuştur. Yapının içinde ve dışındaki işlemelerde Kuran'dan birçok ayet de bulunmaktadır.Şah Cihan, Tac Mahal'in yapımından kısa bir süre sonrasında oğlu tarafından devrilmiş ve hayatını Tac Mahal manzaralı odasında hapis hayatı yaşayarak geçirmiştir.
Tac Mahal, kubbesi ve dört köşesindeki minareleriyle, hangi yönden bakarsanız bakın simetriktir. (Minareler depremde dışa yıkılsın diye hafif dışa eğiktir) Tüm yapıda simetrik olmayan tek yapı anıt mezarlardır. Şah Cihan'ın mezarı İslam geleneklerine uygun olarak kadınından üstün ve yüksektedir.Şah Cihan'ın kendisi için Yamuna Nehri'nin diğer yakasına Tac Mahal'in hemen karşısına Tac Mahal'in siyah mermerden bir kopyasını yaptırmak istediği ama Alemgir Şah iktidara geldikten sonra inşasına başlanan yapıyı yıktırdığı söylenir.Tac Mahal, Dünya'nın 7 yeni harikasından biridir. Yılda yaklaşık 3 milyon kişi ziyaret etmektedir, fakat bunun yalnızca %10'u yabancı turisttir.
Bir başka ülkede ve bir başka yazıda buluşma umudu ile sağlıcakla kalın...
Okunma Sayısı: 48042
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.