Muğla
30 Nisan, 2024, Salı
  • DOLAR
    28.59
  • EURO
    30.52
  • ALTIN
    1783.9
  • BIST
    7768.17
  • BTC
    36743.46$

LOZAN'IN ÖTEKİ YÜZÜ…YA DA BİRİNCİ LOZAN GÖRÜŞMELERİ…. MONT BENON GAZİNOSU…KONFERANS AÇILIYOR (2)

27 Temmuz 2023, Perşembe 15:28

20 Kasım 1922 Günü konferans Mont Benon gazinosunda açıldı. Konferansı izleyen Türk gazeteciler; Tanin gazetesi sahibi ve baş yazarı Hüseyin Cahit Yalçın, VAKİT Gazetesi yazarı Ahmet şükrü Esmer, İKDAM Gazetesi sahibi Ahmet Cevdet, Ali Naci Karacan…dı.
Mahşeri bir kalabalık vardı. Lord Curzon ve İsmet Paşa kapıda görününce müthiş bir alkış koptu. Toplantıyı İsviçre C. Başkanı HAB yönetecekti. 
HAB, bir açış konuşması yaptı:
-Efendiler; bana bu görevi yansızlığımdan şüphe etmedikleri için verdiler. Hiç şüpheniz olmasın, buna riayet edeceğim. 
Bilinen basma kalıp konuşmadan sonra;
-Hepinize hoş geldiniz diyorum!... diyerek sözlerine devam etti.  Ve şöyle sonlardırdı:-Yeryüzünün iyi niyetli kişilerine selam olsun!
Onun peşine Lord Curzon cebinden çıkardığı kağıttaki hazır metni okudu. 
Sonra başkan Türk delegesi başkanını tanıttı:
-İsmet Paşa! 
O da L.Curzon gibi cebinden çıkardığı hazır metni okudu. 
Bu nutuk olayının başı vardı. Fransız Başbakanı Poincare, İsmet Paşa'nın bu işten vazgeçmesini istemişti. İsmet paşa' da şu karşılığı vermişti:
-Lord Curzon konuşma yapmaktan vazgeçerse, ben de geçerim!
İsmet paşa, konuşmasının bütününde, Anadolu'daki emperyalist talana, kıyıma, insanları nasıl mahvettiğine değindi. Çok alkışlandı. Toplantı burada bitti. Başkan Hab şöyle dedi:
-İkinize de teşekkür ediyorum. Yarınki konferans Uşi, Şato salonunda yapılacaktır…
21 Kasım 1922 günü konferans yeniden başlamıştı. Ancak, L.Curzon, Poincare, Mussolini'nin kaşları yere düşmüştü. Hesapları, gideriz, yazdığımız metni Türk delegasyonuna kabul ettiririz , diyorlardı. Bugün  Yunan delegasyonundan, Venizelos ve arkadaşı Kaklamanos'ta gelenler arasındaydı. Geçici başkan L.Curzon'du. 
İsmet Paşa'nın tüm isteklerini geri çevirmeye başladı. Venizelos zevkten dört köşeydi!
    Dünyanın gözü, dünya basının gözü Türklerdeydi…
Oralarda, o zamanlar bile tarafsız, namuslu gazeteciler vardı. Tüm dünyayı dize getirmiş, haklı bir savaşın galibi Türkiye ve İsmet paşa'ya haksızlık yapıldığını kendi halkına çekinmeden yazıyorlardı.  
Anadolu Ovalarında, Yunan ordularını bir güzel pataklayan Mustafa Kemal'in adamlarını, ayaklarına kadar gelmişken pataklamak istiyorlardı emperyalistler…
Konferans sadece Türk gerçeğini konuşmak için toplanmışken, ondan başka her şey konuşuluyordu. Hatta ihtisas komisyonlarının hiç birinde Türk delegasyonuna yer verilmemişti. 
L.Curzon ve öteki emperyalistler, Musul sorunu dahil, azınlıklar, batı Trakya,Duyun-u Umumiye borçları, Yunanistan'a verilecek(ne verilecekse) tazminat…Bunlar gündemdeydi. İsmet paşa ve ekibi durumu anlamıştı. Ama, İsmet Paşa'yı, bu fiziken küçük adamı tanıyacaklardı. 
Bunlar olurken, Türk gazetecilerinden Ali Naci Karacan hiyecanla odaya girdi:
-Paşam, sizinle beş dakika yalnız konuşabilir miyim?
İsmet paşa odadakilerden izin istedi:
-Eh, anlat bakalım Ali Naci! Bir şey mi var? Seni böyle heyecanlandıran ne olabilir?
-Paşam! Biliyorsunuz ,bütün dünya gazetelerinin muhabirleri , sahipleri Lozan'da haber avcılığına çıkmış bulunuyorlar. Ben Türkiye'de Akşam Gazetesi sahibi olduğum için Fransız Akşam(Le Soire) gazetesi muhabiri benimle özel dostluk kurdu. Size suikast yapacak bir Ermeni, Taşnak Komitesi üyesi buralardaymış. Paşam, İsmet Paşa'ya suikast yapacaklarmış herkesin dilinde. 
İsmet Paşa:
-İsviçre hükümeti  gerekli önlemleri almıştır. Ne yapabiliriz? Dedi. 
Bu söylentiler Türkiye'de ses getirdi. Ahmet Emin Yalman;
-Lozan'da bir tek üyemize yapılacak saldırı, tüm Türk ulusuna yapılmış kabul edilir, diye yazdı. 
Tam bu sırada, Lozan'a Sovyet Rusya adına Çiçerin başkanlığında, kalabalık bir heyet geldi. Bu İngiliz, Fransız ve İtalyanları rahatsız etti. Aksine Türk delegasyonu ve İsmet Paşa artık daha rahattı. Hiç değilse artık yalnız değildi. Zaten Çiçerin'de açık acık Türkiye desteğini belli ediyordu. 
Yunanistan'ın işgal gideri istemesi üzerine İsmet paşa:
-Türkiye'den askeri işgal gideri istenemez. Şundan ki, Türkiye hiç kimseyi"Gel bizi işgal et " diye çağırmamıştır. Türk Hükümeti için işgal giderleri diye bir şey yoktur. Böyle bir sorundan bahsedilmesine bile katlanamam. 
Onlar hala Mondros bırakışmasını önüne sürüyorlardı İsmet Paşa'nın. O şöyle devam etti:
-İzmir'in işgalinden doğan savaşta Türkiye büyük zararlara ve yıkıntılara uğramıştı. Türkiye bu zararların onarılmasını, yani zarar ve ziyan bedeli ister…
Venizelos, taşın kendine atıldığını görünce, şöyle dedi:
-Yunan Ordusu kendi başına değil, müttefiklerin çağrısı üzerine ve ortak çıkar adına, İzmir'e çıkmıştır.
Sözü İsmet paşa aldı:
-Sayın Venizelos yanılıyor. Evet doğrudur, hepiniz birden çullandınız Türkiye'nin üzerine. Ancak, bu müttefikler, şuraya saldırın, burayı yakın, şurayı yıkın diye emir vermemiştir. Bunu siz yaptınız….Sizin askerlerinizi, generallerinizi sorguya çektim. Onlar bile, kendi askerlerinin bunları habersiz yaptığını söylüyor. Yani suçu bir başka yere yıkamazsınız!...
Aslında İsmet Paşa'nın konuşması Fransızca(çünkü ortak karar gereği, konuşmalar Fransızca oluyordu) ve çok daha uzundu. Özeti buydu. 
Sonra kapitülasyonları tartışmaya başladılar. Özellikle Amerikan delegesi Garroni(ona ne oluyorsa) masallar anlatmaya başladı. Bunun üzerine İsmet Paşa şöyle kükredi:
-Bir daha söylüyorum; Türkiye, kapitülasyonlar yerine hiçbir biçim, hiçbir kayıt, hiçbir ayrıcalık kabul etmez; etmeyecektir. 
Batılı egemenler, Türkiye'den artık ne koparırsak kar kaygısına düşmüşlerdi. Çünkü karşılarında çok kararlı biri vardı. 
Kaç gündür bir arpa boyu yol alınamamıştı. Oysa eskiden Osmanlıdan istediklerini bir iki saatte alıyorlardı. Konu boğazlara gelince, Çiçerin kendini gösterdi. Bu da Türk delegasyonuna çok yaradı.
L.Curzon önüne geleni azarlıyordu, İsmet Paşa ve Çiçerin hariç. Boğazlar konusunda kendileri bir şey demiyor, ancak Sovyetlerin ve Türkiye'nin görüşünü bekliyorlardı. İsmet Paşa ve Çiçerin De siz şu eteğinizdeki taşları bir dökün bakalım diyordu…
Batılı emperyal güçlerin manevraları devam ederken, Lozan'da "İsviçre-Türkiye Dostları Derneği" kuruldu. Orada okuyan Türk öğrencileri bir balo verdiler. O gece Lozan'da gerçek bir Türk gecesi oluştu. İsmet paşa, balodan önce Fransız kurulunun verdiği şerefe gitmişti. Oradan baloya geldi. İçeri girince müthiş bir gösteri, alkışlar, kadınlar tarafından çiçek yağmuruna tutuldu. 
O akşam İsviçreli Albay Fonjella'nın başkanlığında toplanan İsviçre-Türkiye Dostları Derneği de Lozan palas'ta bir gece partisi verdi. Dernek Mustafa Kemal ve İsmet paşa'ya birer altın madalya verdi. 
Artık , emperyal güçler sıkılmıştı. L.Curzon, şöyle diyordu:
-Bir an önce barışın yapılmasını istiyoruz. Herkes barış istiyor. Siz de barış istediğinizi söylüyorsunuz. O halde çabuk ve son kez yarın toplanalım, dedi. 
İsmet paşa, Türk isteklerini tekrar anımsattı. L.Curzon buna çok bozuldu. Öyle ya, Türk istekleri kabul edilirse, prestijleri ne olurdu? 
Türkiye, bağımsızlığı, egemenliği için çarpışırken, onlar prestij, kapris arkasındaydılar. İsmet paşa, bunların bu duygusuzluğuna bir kez daha şöyle dedi:
-Yıllardan beri gerçekleşmesini istediğimiz ilkelerimizin uygulanmasından başka bir şey istemiyoruz. Bu ilkeler, İstanbul'un ve Marmara'nın güvenliğini korumak koşuluyla boğazların dünya ticaretine açılmasıdır ki herkesçe doğrulanmıştır. 
Tabii L.Curzon doğrudan İsmet paşa'yı hedef almıyor, ılımlı olmaya çalışıyor, ancak İsmet Paşa'dan milim bir taviz koparamıyordu. En sonunda şöyle dedi:
-Mezara girinceye dek hep burada mı kalacağız? Diye bağırıyordu. 


Okunma Sayısı: 227

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.