LAÇİNNN
kalp ucu datça
Muğla
23 Ekim, 2025, Perşembe
  • DOLAR
    41.99
  • EURO
    48.87
  • ALTIN
    5530.3
  • BIST
    10.551
  • BTC
    108929.66$

Ülkemizi el ele verip tertemiz yapalım mı?

23 Ekim 2025, Perşembe 16:30


Her atık, her çöp, kendisini oluşturan maddelere bağımlı olarak, doğadaki serüveninin son bulması için farklı zamanlara ihtiyaç duyar. Bir elma çöpü için 2 ay yeterliyken; plastik bir şişe için 450 yıl, bebek bezleri için 550 yıl, alüminyum kutular için 200-300 yıl geçmesi gerekir. Hatta cam şişe de doğada 4000-4500 yıl arasında tamamen yok oluyor. Tüm bunların doğaya karışmasıysa nesiller boyu sürüyor. Tabii bunlar çok ortalama değerler,  toprağın, denizin, yani konu olan doğanın nerede olduğuna, hangi ortamda olduğuna, bir sürü özelliklerine göre bu rakamlar farklıdır ama bu genel bilgiler bile bizim düşünce derinliğimiz için, konunun önemini algılamamız için yeterlidir  
Ülkemin ve insanımızın herşeyi benim için çok önemlidir. Başta bayrağımız, ülkemin her karış toprağı, tabiatı, denizlerimiz, her mevsimde ayrı güzel şehirlerimiz, kasabalarımız, köylerimiz, geleneklerimiz, düğünlerimiz, müziğimiz, yemeklerimiz, misafir perverliğimiz, daha neler neler sayabiliriz. Son iki hafta içinde aşırı üzüldüğüm konu Datça'nın Ayak adasındaki bayrağımızın eksikliği idi, ama kısa zamanda bu konuya önem verilerek şanlı bayrağımızın yine orada dalgalanmasıyla hem mutluluktan uçtum hem de benim içimde yanan yaranın ateşi söndürüldü.. Ama bu güzel ülkemin bilinçsiz ve aldırmaz bir şekilde vatandaşlarımız tarafından gittikçe kirletilmesi beni son yıllarda çok üzüyor. Hep yazdığım gibi yazları birkaç ayımı Datça'da geçiriyorum. Havası, masmavi denizi, güneşli günleri, tabiat güzelliği, oraya has badem, bal, ve nice diğer ağız tadımıza hitap eden doğal ürünleri, anlatmakla bitmeyecek her türlü diğer eşsiz özellikleri ve güzellikleri.
Ama bu güzellikleri gölgeleyen, dediğim gibi bilinçsiz ve aldırmaz şekilde kirletilen çevre beni Datça'ya her gelişimde daha da üzen bir konu haline geldi. Bunun hangi aşırı üzücü safhaya geldiğini ise birkaç gün evvel her yıl Datça'ya gelen bir Ingiliz arkadaşımla Kumluk plajında bir Cafe'de çay içerken bana şöyle birşey söylediğinde daha da iyi idrak ettim: „Türkiye is a paradise, but why are you so careless about maintaining it? I've been coming back to this beautiful country again and again in recent years, and I've observed it being increasingly defiled.”. Onun sözlerinin tercümesi şu: “Türkiye cennet bir ülke ama onu devam ettirmek konusunda niye böyle umursamaz davranıyorsunuz? Son yillarda tekrar tekrar geldigim bu güzel ülkenin giderek kirletildigini  gözlüyorum.“. Ne kadar acıklı bir gözlem bu, değilmi? 
Şimdi yine kendi gözlemlerime döneyim. Perili Bay ile Billurkent arasındaki sahilimizde hemen hemen her gün yürüyorum. Bu sahil yürüyüşlerimde hep elime büyük bir torba alıp, plastik pet şişe, plastik bardak, plastik tabak, çatal, bütün ya da kırık özellikle cam bira şişeleri, metal içecek kutluları, ama bunlara ek olarak da inanılmaz çeşitlilikte başka plastik, lastik, metal atıklarından oluşan çöpleri toplama adetimi de sürdürüyorum. Özellikle de çalılıklara kadar rüzgarlı havalarda uçup, takılıp kalan bu tip çöpler oralarda birikip, hatta kümeleşiyor. Ne yazık ki bu tip atıkları aldırmaz bir şekilde bu güzel sahile atanlar suçlu ama çöpünü toplayıp atmak isteyenler nereye atsınlar derseniz, bu sahil bölgesinde sadece Periliye yakın tek bir çöp konteyneri var desem size cevap vermiş olurum herhalde. Ama o zaman da çöpünü al git ve nerede çöp kutusu bulursan oraya at be kardeşim.
Gözlemlediğim başka ve ilginç ama olumsuz bir davranış ise bazı kişilerin çöplerini bir torbaya, ya da torbalara koyup, torbanın ağzını bağlayıp ortalıkta bırakmaları. Böylece çöpleri ile çevreyi kirletmediklerini mi sanıyorlar acaba? Koyduğum bu fotoğraftaki torbaların bırakıldığı yerle o bahsettiğim, Periliye yakın çöp konteynerinin arasının sadece 25-30 metre olduğunu söylersem daha da şaşırırsınız değil mi?  Neden o çöp torbalarını o çöp konteynerine atmak gibi basit ve faydalı bir düşünceye girmezler değilmi?
Başka bir sorumsuz ve ülkemizi çöplere boğan birşey de şu: Gölmar oteli ile Billurkent arasındaki ana kara yolunu kenarda yürüyek gittiğimde gördüğüm çöp rezaletini anlatayım. Yolun iki tarafı yine başta küçük ve büyük pet şişelerle, kırık plastik sandalye parçaları, boş plastik meyva sebze kasaları, boş kartonlar, hatta eski yatak ve çürümüş  halılar ile dolu. Kendim düşünerek bunun nedenini bulamıyorum. Acaba gidip gelen araçlardan mı atılıyor bunlar? Öyleyse niye? Ne biçim bir sorumsuzluk bu? Yazık değilmi bu  güzel ülkemize? 
Bu anlattığım ülkemizin sorumsuz, anlamsız, üzücü  bir şekilde pisletilmesi tatsız gerçeği son yıllarda daha da artarak gelişiyor. Çok yazık, çok üzücü, çok anlamsız.
Nasıl bir çözüm buluruz buna? Aile içindeki eğitim, okullardaki eğitim, yayın/media organlarında üstüne düşünülmesi ve mahalli ve genel makamların gerekli düzenlemeleri yapması, ......., ve daha daha neler çözüm olabilir değil mi, sizler de bir düşünün. Örneğin bir geri dönüşüm organizasyonu ile şişeli, metal kutulu içecek tipi ürünlere başta ödenmiş depozitonun geri alınması gibi ve tabii ki en önemlisi bilinçli davranmayı basamak basamak öğretmek/ öğrenmek ile.
Ben hayalci ve romantik biriyim. Aklıma son birkaç yazımdaki çizmeli kedi geliyor. O yazılarımda çizmeli kedi ve diğer kediler seranat yaptı, ya da bizlerin onlara serenatlarını duydular. Bana niye kediler diye sorarsanız iki nedeni var. Birincisi Datça'da sokaklarda serbest gezen bir sürü kedi var. Ikinci neden ise Datça'da kedilere sahip çıkan, onlara annelik yapan, doyuran, koruyan hem güzel, hem çok şık, hem de çok çalışkan bir gazete yönetmeni bayan var, Hayal de olsa yine bu çevreyi kirletmemiz konusuna kedileri ve bu bayanı içine alan rüya gibi bir çözüm düsünüyorum, Resimdeki mavi çizmeli bayan o. Niye mavi çizmeli derseniz aklıma hani bir zamanlar yapılan, bilmem belki hala devam da ediyordur, o „mavi kapak kampanyası“ geldi de ondan. Eğer değişen birşey olmamışsa bu kampanya 28.11.2024 ile 28.02.2025 tarihleri arasında 3 aylık bir süreçte gerçekleştirilip; plastik su şişesi kapaklarını toplayarak geri dönüşüme kazandırılması ve bu sayede ihtiyaç sahibi vatandaşlarımıza tekerli sandalye sağlanmasını amaçlamakta idi. Işte ben de bu kampanyanın adındaki „mavi“den esinlendim. Hadi benim mavi  çizmeli güzel gazetecim, sen öncü ol ve topla sana tapan Datça'lı kedi arkadaşlarını ve herbiriniz bir süre hergün birkaç atılmış pet şişe, bira kutusu. plastik bardak, tabak, çatal toplayıp, o belediyelerimizin benim hayalimde her 100 metreye koyacağı çöp kutularına atın. Bakarsınız bu pislikliğe neden olan insanlar da sizlerden utanır ve bu anlamsız, düşüncesiz oluşturulan çöpler azalır ve sonra da tamamen yok olur. En önemlisi de bir sorumluluk duygusu ile ortalara, her yere çöp atmama zihniyeti gelişir. Ben mavi çizmeli  güzel gazeteci bayan ve kedi arkadaşları konusunda hayalciyim ama gerçekci olursam en çok bu gazetemizin elini neye attıysa başaran o harika yönetmeni bayana güveniyorum. Umarım benim bu yazımın dışında o eşsiz gazeteci bayan da bu konuyu gazetesinin ilk sayfasında ele alıp vatandaşlarımız ve sorumlu belediyeler ve varsa diğer ilgili resmi makamlara seslenirse, neler olur neler. Hani aynı Ayak adasında tepedeki yerini tekrar alan şanlı ay-yıldızlı bayrağımız konusundaki gibi.
Varmısınız ülkemizi el ele verip tertemiz yapmaya? Haydi, haydi, haydi, ….
Rumuz: Sensiz Olmaz, 20.10.2023


Her atık, her çöp, kendisini oluşturan maddelere bağımlı olarak, doğadaki serüveninin son bulması için farklı zamanlara ihtiyaç duyar. Bir elma çöpü için 2 ay yeterliyken; plastik bir şişe için 450 yıl, bebek bezleri için 550 yıl, alüminyum kutular için 200-300 yıl geçmesi gerekir. Hatta cam şişe de doğada 4000-4500 yıl arasında tamamen yok oluyor. Tüm bunların doğaya karışmasıysa nesiller boyu sürüyor. Tabii bunlar çok ortalama değerler,  toprağın, denizin, yani konu olan doğanın nerede olduğuna, hangi ortamda olduğuna, bir sürü özelliklerine göre bu rakamlar farklıdır ama bu genel bilgiler bile bizim düşünce derinliğimiz için, konunun önemini algılamamız için yeterlidir  
Ülkemin ve insanımızın herşeyi benim için çok önemlidir. Başta bayrağımız, ülkemin her karış toprağı, tabiatı, denizlerimiz, her mevsimde ayrı güzel şehirlerimiz, kasabalarımız, köylerimiz, geleneklerimiz, düğünlerimiz, müziğimiz, yemeklerimiz, misafir perverliğimiz, daha neler neler sayabiliriz. Son iki hafta içinde aşırı üzüldüğüm konu Datça'nın Ayak adasındaki bayrağımızın eksikliği idi, ama kısa zamanda bu konuya önem verilerek şanlı bayrağımızın yine orada dalgalanmasıyla hem mutluluktan uçtum hem de benim içimde yanan yaranın ateşi söndürüldü.. Ama bu güzel ülkemin bilinçsiz ve aldırmaz bir şekilde vatandaşlarımız tarafından gittikçe kirletilmesi beni son yıllarda çok üzüyor. Hep yazdığım gibi yazları birkaç ayımı Datça'da geçiriyorum. Havası, masmavi denizi, güneşli günleri, tabiat güzelliği, oraya has badem, bal, ve nice diğer ağız tadımıza hitap eden doğal ürünleri, anlatmakla bitmeyecek her türlü diğer eşsiz özellikleri ve güzellikleri.
Ama bu güzellikleri gölgeleyen, dediğim gibi bilinçsiz ve aldırmaz şekilde kirletilen çevre beni Datça'ya her gelişimde daha da üzen bir konu haline geldi. Bunun hangi aşırı üzücü safhaya geldiğini ise birkaç gün evvel her yıl Datça'ya gelen bir Ingiliz arkadaşımla Kumluk plajında bir Cafe'de çay içerken bana şöyle birşey söylediğinde daha da iyi idrak ettim: „Türkiye is a paradise, but why are you so careless about maintaining it? I've been coming back to this beautiful country again and again in recent years, and I've observed it being increasingly defiled.”. Onun sözlerinin tercümesi şu: “Türkiye cennet bir ülke ama onu devam ettirmek konusunda niye böyle umursamaz davranıyorsunuz? Son yillarda tekrar tekrar geldigim bu güzel ülkenin giderek kirletildigini  gözlüyorum.“. Ne kadar acıklı bir gözlem bu, değilmi? 
Şimdi yine kendi gözlemlerime döneyim. Perili Bay ile Billurkent arasındaki sahilimizde hemen hemen her gün yürüyorum. Bu sahil yürüyüşlerimde hep elime büyük bir torba alıp, plastik pet şişe, plastik bardak, plastik tabak, çatal, bütün ya da kırık özellikle cam bira şişeleri, metal içecek kutluları, ama bunlara ek olarak da inanılmaz çeşitlilikte başka plastik, lastik, metal atıklarından oluşan çöpleri toplama adetimi de sürdürüyorum. Özellikle de çalılıklara kadar rüzgarlı havalarda uçup, takılıp kalan bu tip çöpler oralarda birikip, hatta kümeleşiyor. Ne yazık ki bu tip atıkları aldırmaz bir şekilde bu güzel sahile atanlar suçlu ama çöpünü toplayıp atmak isteyenler nereye atsınlar derseniz, bu sahil bölgesinde sadece Periliye yakın tek bir çöp konteyneri var desem size cevap vermiş olurum herhalde. Ama o zaman da çöpünü al git ve nerede çöp kutusu bulursan oraya at be kardeşim.
Gözlemlediğim başka ve ilginç ama olumsuz bir davranış ise bazı kişilerin çöplerini bir torbaya, ya da torbalara koyup, torbanın ağzını bağlayıp ortalıkta bırakmaları. Böylece çöpleri ile çevreyi kirletmediklerini mi sanıyorlar acaba? Koyduğum bu fotoğraftaki torbaların bırakıldığı yerle o bahsettiğim, Periliye yakın çöp konteynerinin arasının sadece 25-30 metre olduğunu söylersem daha da şaşırırsınız değil mi?  Neden o çöp torbalarını o çöp konteynerine atmak gibi basit ve faydalı bir düşünceye girmezler değilmi?
Başka bir sorumsuz ve ülkemizi çöplere boğan birşey de şu: Gölmar oteli ile Billurkent arasındaki ana kara yolunu kenarda yürüyek gittiğimde gördüğüm çöp rezaletini anlatayım. Yolun iki tarafı yine başta küçük ve büyük pet şişelerle, kırık plastik sandalye parçaları, boş plastik meyva sebze kasaları, boş kartonlar, hatta eski yatak ve çürümüş  halılar ile dolu. Kendim düşünerek bunun nedenini bulamıyorum. Acaba gidip gelen araçlardan mı atılıyor bunlar? Öyleyse niye? Ne biçim bir sorumsuzluk bu? Yazık değilmi bu  güzel ülkemize? 
Bu anlattığım ülkemizin sorumsuz, anlamsız, üzücü  bir şekilde pisletilmesi tatsız gerçeği son yıllarda daha da artarak gelişiyor. Çok yazık, çok üzücü, çok anlamsız.
Nasıl bir çözüm buluruz buna? Aile içindeki eğitim, okullardaki eğitim, yayın/media organlarında üstüne düşünülmesi ve mahalli ve genel makamların gerekli düzenlemeleri yapması, ......., ve daha daha neler çözüm olabilir değil mi, sizler de bir düşünün. Örneğin bir geri dönüşüm organizasyonu ile şişeli, metal kutulu içecek tipi ürünlere başta ödenmiş depozitonun geri alınması gibi ve tabii ki en önemlisi bilinçli davranmayı basamak basamak öğretmek/ öğrenmek ile.
Ben hayalci ve romantik biriyim. Aklıma son birkaç yazımdaki çizmeli kedi geliyor. O yazılarımda çizmeli kedi ve diğer kediler seranat yaptı, ya da bizlerin onlara serenatlarını duydular. Bana niye kediler diye sorarsanız iki nedeni var. Birincisi Datça'da sokaklarda serbest gezen bir sürü kedi var. Ikinci neden ise Datça'da kedilere sahip çıkan, onlara annelik yapan, doyuran, koruyan hem güzel, hem çok şık, hem de çok çalışkan bir gazete yönetmeni bayan var, Hayal de olsa yine bu çevreyi kirletmemiz konusuna kedileri ve bu bayanı içine alan rüya gibi bir çözüm düsünüyorum, Resimdeki mavi çizmeli bayan o. Niye mavi çizmeli derseniz aklıma hani bir zamanlar yapılan, bilmem belki hala devam da ediyordur, o „mavi kapak kampanyası“ geldi de ondan. Eğer değişen birşey olmamışsa bu kampanya 28.11.2024 ile 28.02.2025 tarihleri arasında 3 aylık bir süreçte gerçekleştirilip; plastik su şişesi kapaklarını toplayarak geri dönüşüme kazandırılması ve bu sayede ihtiyaç sahibi vatandaşlarımıza tekerli sandalye sağlanmasını amaçlamakta idi. Işte ben de bu kampanyanın adındaki „mavi“den esinlendim. Hadi benim mavi  çizmeli güzel gazetecim, sen öncü ol ve topla sana tapan Datça'lı kedi arkadaşlarını ve herbiriniz bir süre hergün birkaç atılmış pet şişe, bira kutusu. plastik bardak, tabak, çatal toplayıp, o belediyelerimizin benim hayalimde her 100 metreye koyacağı çöp kutularına atın. Bakarsınız bu pislikliğe neden olan insanlar da sizlerden utanır ve bu anlamsız, düşüncesiz oluşturulan çöpler azalır ve sonra da tamamen yok olur. En önemlisi de bir sorumluluk duygusu ile ortalara, her yere çöp atmama zihniyeti gelişir. Ben mavi çizmeli  güzel gazeteci bayan ve kedi arkadaşları konusunda hayalciyim ama gerçekci olursam en çok bu gazetemizin elini neye attıysa başaran o harika yönetmeni bayana güveniyorum. Umarım benim bu yazımın dışında o eşsiz gazeteci bayan da bu konuyu gazetesinin ilk sayfasında ele alıp vatandaşlarımız ve sorumlu belediyeler ve varsa diğer ilgili resmi makamlara seslenirse, neler olur neler. Hani aynı Ayak adasında tepedeki yerini tekrar alan şanlı ay-yıldızlı bayrağımız konusundaki gibi.
Varmısınız ülkemizi el ele verip tertemiz yapmaya? Haydi, haydi, haydi, ….
Rumuz: Sensiz Olmaz, 20.10.2023


Okunma Sayısı: 192

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.