Muğla
30 Nisan, 2024, Salı
  • DOLAR
    28.59
  • EURO
    30.52
  • ALTIN
    1783.9
  • BIST
    7768.17
  • BTC
    36743.46$

SEMA BOYANCI (II)

10 Temmuz 2023, Pazartesi 17:27
SEMA BOYANCI (II)

Bir önceki yazımızda bir giriş yapmıştık. Bundan sonra sanatçımızı daha yakından tanıma fırsatınız olacak.
    Ben kendisiyle bu yazı hakkında bir söyleşi yapmadım. Ancak, çıkardığı bir albümdeki röportajdan yayın yapma izni alarak paylaşıyorum.
    Şefik Kahraman Kaptan ile yapılan söyleşiden satır başlarını paylaşacağım:
    ŞK-Ailenizin resimle tanışıklığınızda olumlu/olumsuz etkileri var mı?
    Sema Boyancı-Babam Mengen'de dava vekiliydi(Mengenli olduğunu anlıyoruz) Babam gündüzleri adliyede olur, akşamları da fırsat buldukça karakalem resim yapardı. Kocaman ahşap bir altlığı vardı. Yemekten sonra o altlığı aldığında resim yapacağını anlardık. Hemen çevresini alırdık. Yani severdik resim yapmasını(armut dibine düşermiş!)
    ŞK-Kaç kardeştiniz?
    SB-Dört kardeştik. Babama ait en güzel anılarım bunlardı. Devlet dairelerine Atatürk, İsmet İnönü portreleri, Kurtuluş Savaşına ait halktan resimler yapardı. Hatta bununla da kalmadı. Mengen'de bazı arkadaşlarıyla bir tiyatro grubu kurmuştu. Yanlış anımsamıyorsam, Köroğlu Destanı gibi bir oyun sergilemişlerdi. Tüm çevrede oynamışlar. Hatta biraz daha ileri gidip, Bolu, Ankara çevrelerinde de oyun oynamışlar. Tiyatrodan kazandıkları paralarla bir ilkokul yaptırmışlardı(İnsanın vay anasını diyesi geliyor. O zamanlar amatör bir tiyatro grubu oyun parasıyla okul yaptırıyor.Şimdi tiyatrolar maddi darlıklar nedeniyle tiyatrosunu satıyor)
    Şk-Peki ilkokulda resme ilginiz nasıldı?
    SB-Bizim zamanımızda, ilkokulu da, ortaokulu da bitirirken, yıl sonunda her dersten sınava girmek vardı. Bir dersten isterseniz, 5 ortalamanız olsun, eğer geçecek puan alamazsanız sene sonunda, bir dersten bile ikmale kalırdınız. Resim dersi sınavı için hocamız bize evde yapıp getirme şansı verdi. Babam daha önce bana yağlı boya almıştı. O gece geç saatleri kadar çalışıp, babamın yüreklendirmesiyle resmi yaptım. Ertesi gün okula götürdüğümde benden övgüyle söz edildiğini gördüm. O resim hala okulumuzun duvarında asılıdır.
    ŞK-Ya orta okul?
    SB-Bu deneyimimle, artık yaşama resimden  galip başlıyordum. Daha ortaokul birinci sınıfta öğretmenimiz; herkes yanındaki arkadaşının portresini yapsın! Hani bu  sınıfta verilecek bir ödev olmamalıydı. Ne yaparsın resim dersine Beden-Eğitimi hocası geliyordu! Babam karakalem resimlerini karelere ayırarak yapardı. Bende öyle yapmaya çalıştım ama olmadı. Arkadaşıma baka baka  yaptım!
    ŞK-Oldu mu bari?
    SB-Çok da iyi oldu!Portre arkadaşıma çok benzemişti. Tüm arkadaşlarım, hocam beni onurlandırdı. Portre tüm sınıflara gezdirildi. Akşam evde de aynı güzel övgüleri aldım. Tabii bu olaylar artık beni resime doğru götürüyordu. 
     ŞK-Sonrası nasıl geldi?
    SB-Mengen'den ayrılıp, bolu Erkek Öğretmen Okulu'na başladım. Erkek öğrenciler yatılı, kız öğrenciler ise gündüzlüydü. O zamanki resim öğretmenimiz, şu anda Işık Üniversitesi'nde profesör olan İsmail  Avcı'ydı. O zamanlar bizim okulda da, diğer öğretmen okullarında da tüm resim öğretmenleri nitelikliydi!
    ŞK-Örnek verebileceğiniz öğretmenler…?
    SB-Hepsini anımsayamam. Ama ben de iz bırakanlar; Süleyman Saim Tekcan, İsmail Avcı, Ramiz Aydın ve Tevfik Karakaya…O zamanın Öğretmen Okulları, Köy Enstitüleri , gerçekten öğretmen yetiştiren kurumlardı. Muhteşem bir eğitim sistemi vardı. Öyle bir okulda eğitim almaktan onur duymuşumdur her zaman. Bizden sonra Köy Enstitüleri gibi Öğretmen Okullarını da kaldırdılar. Durumu görüyorsunuz…
    ŞK-İlk resim dersinde ne oldu?
    SB-Öğretmenimiz, İsmail Avcı, ilk ders sonunda, beni iki arkadaşımı yanına çağırdı" Üçünüzde her Çarşamba-cumartesi öğleden sonra;pazarları tüm gün okulda resim kursunda olacaksınız…"dedi. Bizi üç yıl boyunca, yaz tatilleri de dahil resim çalıştırdı. Bu nasıl bir idealizmdir, nasıl bir eğitimciliktir…Nasıl , hangi güzel sözcüklerle anlatacağımı bilemiyorum. Karşımızda canlı desenlerle, hareket ederken de çalıştık. Desen hatası yapmadım. Üçüncü sınıfa geldiğimizde gözlerimiz objektif gibi olmuştu. Hareket, duruş, proporsiyon, çizgi…hepsi kusursuzdu artık…Onlarca desen defteri doldurmuştum. Tabii o zamanlar şimdiki gibi ne ararsan yoktu. Desen defterlerimizi teksir kağıtlarından kendimiz yapardık.
    ŞK-Nerede şimdi onlar?
    SB-Hepsini hocam aldı. " Bir gün eğer ünlü bir sanatçı olursan, bunlara sana geri vereceğim" demişti…Avrupa'nın ve Türkiye'nin her yerinde sergiler açmıştım. Bir gün İstanbul sergime hocam gelmişti, yanında da o desenler. Ama bana yine de vermedi…Ben de ısrar etmedim( Israr etmemiş ama Sema hocamın içinde bir ukde kalmış, bir hazineyi kaybetmiş gibi…O.K)
    ŞK-Sonra ver elini İstanbul mu? 
    SB-Eğitim Enstitüsü süreci İstanbul'da, Selahattin Turan atölyesinde başladı diyebilirim benim için. Temel sanat eğitimini hocaların hocasından almak benim için şanstı. Rafet Ekiz, Salih Turan'la aynı sınıftaydık. Grafik bölümüne geçince Süleyman Saim Tekcan, Ramiz Aydın, Zeki Kuşoğlu gibi hocalarımız oldu. O zamanlarda da gravürü fazlasıyla plastik ve farklı bulmuştum, diğer baskı resim tekniklerinden Ertürk'le  (Boyancı )orada tanıştık(Ertürk Bey'in de sanatçı olduğunu buradan anlıyoruz. O.K) Benden bir sınıf üstteydi. Bu okulları çok daha fazla anlatmak isterdim…
    ŞK-Niye?
    SB-Bu okulların ne olduğunu daha önce anlattım. Hayranıydım. Biz yatılı okuduk. Erkekler gündüzlüydü. Tüm resim malzemelerimizi okul sağlıyordu, hem de en iyisinden. Giysi parası ödenirdi. Giysilerimiz çok şıktı. Opera, klasik konserler, tiyatrolar…hepsini doya doya yaşardık. Ders saatleri bitince asıl ders başlardı. Yani atölye saatlerimiz, bir zevkti ders değildi…
    ŞK-Okul bitince ..
    SB-Okul bitince Ertürk'le evlendik. Babam bu evliliği istemedi. Yani biraz sorunlu başladı. Mersin'e gittik. Daha gençlik demeden anne olmuştum. Kızım dünyaya geldi. Henüz daha 21 yaşındaydım. Yani çocuk sayılırdım. Eğer resim olmasaydı, bu kötü günleri zor atlatırdım. Okulda, evde boş kaldıkça durmaksızın kazırdım. Bu bende bir stres atma yöntemi haline gelmişti. Geceleri evde bebeğimi uyuttuktan sonra yine uyku bastırıncaya değin kazıyıp dururdum. Bu bende artık iş güdüsel bir davranış haline gelmişti. Yaptığım iş planlı bir iş değildi. Figürleri yaptıktan sonra adlandırıyordum. Derken, ikinci çocuğumuz, oğlum katıldı aramıza…
    ŞK-Hangi yıllar?
    SB-1979 du. Sessiz sedasız çalışıyorduk. Yıl 1981 di. Mersin ortaokul'unda öğretmenlik yapıyorduk. Bir gün kolumun altında, üzerinde çalıştığım resim, koridorda Ertürk'le ve diğer resim hocası Cemal Turan'la karşılaştık. Resimleri gördüler. Öyle beğendiler, öyle şaşırdılar ki…Ben de"Aaa! Dedim, ben de bu resimlerden çok var" Uzatmayayım; ilk sergimi Adana Sabancı Kültür Merkezi  sanat galerisinde, bu resimlerle açtım…O günü, o heyecanı hiçbir zaman unutamam. Sergideki resimlerin çoğunu yaklaşık 10-15 yıl sonra, bir sahil restoranı sahibi satın aldı. Sonrasında kayboldu gitti hepsi. 
    ŞK-Devamı nasıl geldi peki? 
    SB-Sonraki yıllarda Mersin'de her yıl sergi açtım. " Hasret Resimleri" serisi bu dönemin resimleridir. Gelecek güzel günlere duyulan özlem diyelim.
    ŞK-Hasret Resimleri hep güzel günlere duyulan özlem mi?
    SB-Öyle denebilir. (burada yapılan resimlerin anlatımı var…)Kısaca, biraz öykü kısmı ağırlık resimler diyebiliriz. O resimlerin çoğu Mersin'de açtığım sergilerde satıldı gitti. Birkaç tanesi bende kaldı
    (devam edecek.)


Okunma Sayısı: 84

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.