LAÇİNNN
kalp ucu datça
Muğla
16 Temmuz, 2025, Çarşamba
  • DOLAR
    40.24
  • EURO
    46.84
  • ALTIN
    4318.1
  • BIST
    10.225
  • BTC
    122315.77$

DENİZDE, DERYADA KAZANILMIŞ PARANIN BEREKETİ

15 Temmuz 2025, Salı 16:24
DENİZDE, DERYADA KAZANILMIŞ PARANIN BEREKETİ

Denizcilerin çalışma ve yaşam biçimleriyle ilgili birçok deyim ve söylenti vardır. Şöyle ki; sünger avcıları için, “Terlemeden para, solumadan (nefes almadan) ölüm”, denizciler içinse, “Denizcinin parası pul, karısı dul” gibi deyimler halk arasında sıkça kullanılır.Evet, bir dalgıç ya da sünger avcısı suyun altında çalışırken terleyemez. Ancak onu hayatta tutan, kompresörün hava bastığı solunum hortumu, yüzeydeki teknenin pervanesiyle temas ettiğinde kesilebilir. Bu durumda dalgıç, oksijensiz kalarak hayati tehlikeyle karşı karşıya kalabilir.Denizci ise geçimini sağlamak için uzun seferlere çıkar; kötü hava koşulları ve fırtına nedeniyle zamanında evine dönemeyebilir. Bu nedenle eşi ve çocukları uzun süre ondan ayrı kalmak zorunda kalır. Ancak bilirler ki, para kazanmak için uzaklara gitmek gerekir. Bu yorucu, meşakkatli ve riskli çalışma koşullarının ardından kazanılan para değerlidir; kıymeti bilinir. Denizci, bu parayı harcarken hangi şartlarda kazanıldığını bildiğinden ölçülü davranır; har vurup harman savurmaz.Ben de 1990’lı yılların başında hayatımı yat turizminden kazananlardandım. Bodrum’daki ilk yat turizmi şirketlerinden biri olan Salmakis Yatçılık’ta, ilk teknelerden birinin kaptanıydım. Patronumuz Tuncay Karakaya, Bodrum’un ilk tüccarlarından biriydi. Bodrum mandalina ve portakalının taze olarak pazarlanmasının zorluğunu fark edince, bu meyvelerin suyunu şişeleyerek meyve suyu şeklinde pazarlamaya başlamıştı. Daha sonra yat turizmi canlanınca, kabin charter işine girerek sektörde söz sahibi oldular. Her yıl filosuna yeni bir tekne ekleyerek büyüdüler. O yıllarda, ben de bu teknelerden birinin kaptanlığını yapıyordum.Sezon başlamadan önce, Mart ve Nisan aylarında Yalıçiftlik sahilinde bulunan Hasan Usta’nın tersanesinde teknelerimizin bakımını yapardık. Ardından, Bodrum Limanı’nda Tepecik Camii yanındaki Salmakis Turizm ofisinin önüne, şirketin tekneleriyle yan yana bağlanırdık. Her birimiz teknemizin yelkeni, tentesi, güvenlik ekipmanları, güneş minderleri gibi detaylarıyla ilgilenirdik. Kısa süre içinde, bir hafta ya da on gün içerisinde sezonluk işlerimize başlardık.Sezon başlamadan önce, Muğla’daki ailemi ve çocuklarımı görmek için bavuluma birkaç kirli tişört ve şort doldurup yola çıktım. Evde, 1984, 1986 ve 1988 doğumlu üç oğlum vardı. En küçük oğlum Barbaros henüz okula bile başlamamıştı. Eve vardığımda eşim, üç çocuğun kirli çamaşırlarını yıkamak için daracık banyomuzda, plastik leğenin başında çamaşır yıkıyordu. Yanında çalışmakta olan katalitik termosifon, banyonun tek ısı kaynağıydı. Ben de bir çanta dolusu kendi kirli çamaşırlarımı getirmiştim. Eşimi bu halde görünce bavulumu bıraktım, kendimi dışarı attım ve “Bu kadına bir çamaşır makinesi almalıyım,” dedim. Ama ortada para yoktu.Birkaç beyaz eşya dükkânına gittim, herkes şüpheyle yaklaştı. Bir tanesi, “Sen nerelisin?” diye sordu. “Datçalıyım,” dedim. “O zaman sen biraz gez, akşam üzeri uğra,” dedi. Umutlandım. “Kefil gerekir mi, memur mu olsun, çalışan birini de kabul eder misiniz?” diye sordum. Dükkan sahibi sadece, “Sen 17.00 gibi tekrar gel,” dedi. Sonradan öğrendim ki, bu dükkânın muhasebecisi Datça’nın eniştesiymiş. Eşinden dolayı beni de tanıyormuş. Patronuna, “O kaptan denizcidir, sözüne sadıktır. Borcunu zamanında öder,” demiş. Benimse tüm bu gelişmelerden haberim yoktu.Dükkan sahibi, “Kaç ayda ödeyebilirsin?” diye sordu. “Denizde çalışıyorum, altı aylık işim var. Bu sürede taksitleri rahatça öderim,” dedim. Böylece çamaşır makinesini bana vermeyi kabul etti. Ne kadar mutlu olduğumu tarif edemem. Ertesi gün işime dönecektim. “Makine bugün eve gelsin, kurulsun,” dediğimde biraz geç olduğunu söyledi ama sözünü tuttu. Söylediği saatte çamaşır makinesi evime kuruldu. Artık gönül rahatlığıyla eşimin gözlerinin içine bakabiliyordum. Ama bir yandan da, bu altı taksidi nasıl ödeyeceğimi kara kara düşünüyordum.İkinci gün Bodrum’a döndüğümde patronum Tuncay Karakaya beni çağırdı:“Oğlum, üç günlük bir tur var. Gökova’ya gidip dönersin. Hem bu arada tekneni kontrol etmiş olursun, sezon başlamadan eksiklerini tamamlarsın,” dedi.Canıma minnetti! Biz denizciler “Pervane dönsün de ne olursa olsun,” deriz. Zaten denizci limanda durmayı sevmez. Yeni yerler keşfetmek, yeni insanlarla tanışmak, farklı kültürleri görmek ister. Bu gezi hem ekip için tanışma fırsatı olacak, hem de ben onların çalışmasını gözlemleyecektim. İlkbahar olduğu için Gökova ayrı güzeldi. Her yer yemyeşil, zaman zaman yağan yağmurun kokusu, koyların sessizliği, kuş sesleri… Tüm bunlar benim için tarif edilemez bir mutluluktu.Yolcularımız, daha önce de mavi yolculuğa çıkmış 15 kişilik karma bir Fransız grubuydu. Gelmeden önce kumanyalarımızı alıp yerleştirmiştik. Ekip tekneyi hazırlamış, güven tamdı. Yelken donanımımız yeniydi. Bodrum Limanı’ndan çıkar çıkmaz, iki eklemeli direği olan teknemizin arkadaki mizana direği öndekinden uzundu, ortadaki kontra mizana direği ise daha kısa ve nostaljik bir randa yelken donanımıyla donatılmıştı. Basatura (merdiven), yan çarmık tellerine bağlıydı.Yelkenleri bastık. Herkes farklı açılardan fotoğraflar çekmek istiyordu. Ancak benim korkum, birinin kafasını direklere çarpmasıydı. Neyse ki ekibim çok profesyoneldi, komutlarıma uyarak yelkenlere istediğimiz gibi trimi verebiliyorduk. Aşçımız yöresel yemekler, değişik mezeler hazırlıyor; güvertecimiz, misafirleri yürüyüşe çıkarıyor, koyların köşelerine kadar götürüp manzarayı yakından görmelerini sağlıyordu. Ben ise kaptan olarak, yarı Fransızca yarı İngilizce, mavi yolculuğun tarihçesini, Bodrum’u Bodrum yapan Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı’yı anlatıyordum. Herkes çok memnundu.Tur sonunda Bodrum’a döndüğümüzde, hem misafirlerden aldığımız bahşiş hem de bardan gelen pay tahminimizin çok üstündeydi. Benim payıma düşen para, iki çamaşır makinesi değerindeydi.Hafta sonu tekrar Muğla’ya gittim. Bu kez eve uğramadan önce, çamaşır makinesini aldığım dükkâna gittim. “Senetlerimi tek seferde ödemek istiyorum,” dedim. Dükkan sahibi şaşırdı. “Acele etme, paran olduğunda ödersin,” dese de ben ısrar ettim. Borcumu tamamen ödeyince çok sevindi. “Bu dükkân senin, istediğini alabilirsin,” dedi. Parayı alırken, “Yeter ki kazandığın para bereketli olsun,” dedi. Ben de ona, “Bu para derya deniz gezdi, bereketlidir,” dedim. O da son olarak, “Çamaşır makinesinin hayrını gör,” dedi.Evet, o çamaşır makinesi bize uzun yıllar hizmet etti. Aradan 40 yıl geçmiş olmasına rağmen, eşim hâlâ Salmakis Turizm’in parasının bereketinden, o parayla aldığımız ilk çamaşır makinesinden bahseder. Evet, biz denizde çalışarak helal para kazanıyorduk. Aldığımız paranın hakkını veriyorduk. Hak ederek kazanılan paranın, derya deniz dolaşması da emeğe bahşedilen bir güzelliktir.Denizcinin kazandığı para helâldir, bereketlidir.Bütün dünya denizcilerine sevgi ve saygılarımla.
10 Temmuz 2025Kaptan: Aslan Atilla YORULMAZ


Okunma Sayısı: 601

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.