FAKİR BAYKURT'UN YANIBAŞINDA
02 Mart 2018, Cuma 12:32“Kesemde yoktu gönlümden verdim, dercersine ünlü yazarımızı faresiz bir odada konuk etmek istemişlerdi.”
1960'lı yılların sonu, ilkokulda öğrenciydim. Üç kardeş de aynı okuldayız. Yıl 1969. TÖS'ün büyük öğretmen boykotunun yapıldığı yıl. Her sabah olduğu gibi, üç kardeş okulun yolunu tuttuk. Okula gittiğimizde o gün okul olmadığını öğrendik. Öğretmenler derse girmeyecekmiş. Çok mutlu olmuştuk. Sevinçle eve döndük. Beklemediğimiz tatilin keyfini çıkarttık. Akşamleyin babam eve gelince durumu anlattık. “Helal olsun Fakir Baykurt'a, büyük bir iş yaptı. “ demişti. İlk kez adını o gün duymuştum. Unutulacak bir ad da değildi. Belleğime kazınmıştı bir kez. Çocuk kafamla, bir insanın adı fakir olur mu, acaba çok mu fakir, diyordum.
Babama sordum. Kitaplıktan kitaplarını getirip önüme koydu. Bırak şu Tommiks, Teksas gibi ıvır zıvır kitapları da, bunları oku! Fakir'i iyi tanı, demişti. O gün başlayan dostlumuz, çoğu kitaplarını okuyarak sürdü. Lise yıllarında idolümüzdü. Bizim kuşağımızda onun etkisi ve izleri çoktur. Onunla büyüdük. Nasıl unuturum, “ Efendilik Savaşı, Yılanların Öcü, Kablumbağalar, Tırpan, Anadolu Garajı, Amerikan Sargısı, Onbinlerce Kağnı, Şamaroğlanları, Kara Ahmet Destanı” adlı kitaplarını.
1980'li yıllarda Almanya'da yaşamak zorunda kalmıştır. Oraya yerleşir. Usta yazar durur mu hiç? Yazar, yazar, sürekli yazar. Yapıtları birçok dile çevrilir.
1997 Ağustos ayında, aynı tarihlerde, Torbalı'nın Yazıbaşı Ekin Şenliklerine ve Acıpayam Kültür Festivaline davetliydim. Niyetim Acıpayam'da bir gün kalıp Yazıbaşı'na geçmekti. Acıpayam'a ulaşınca sevindim, şaşırdım, mutlu oldum. Fakir Baykurt da oradaydı. Şenliklerin ağır işçisi eğitimci Nafiz Dağlı'ydı. Şenliğe gelen tüm sanatçıları evinde ağırlıyordu. Çantamı Nafiz öğretmenin evine bıraktım. Doğruca konferans salonuna gittik. Fakir Baykurt'un konuşması varmış. Satırlarda büyük dostluk kurduğum Usta Yazar'la ilk kez karşılaşıyordum. Koca bir çınar gibiydi. Çektiği onca acıya karşın, dimdik ayakta duran bir çınar. Gözleri ışıl ışıl, yüzü apaydınlıktı. Kafasının aydınlığı yüzüne vuruyordu. Yüreğinin sevecenliğiydi yüzünde belirginleşen. Özlemle sarıldım. Size özlemim otuz yıllık, dedim. Gülümsemesi daha da belirginleşti. İnanıyorum, dedi.
Eğitimde sekiz yıl sorunu, üzerinde konuşacaktı. Ne nitelikli bir konuşma yaptı. Milli eğitim bakanı olacak birisi, dedim kendi kendime. Konuştuklarından notlar aldım. “ Kafalar değişmeden sekiz değil, on sekiz yıl yapsak neye yarar? ” Eğitimsizliğimizden yakınıyordu.
“ Ülkemizde cumhubaşkanımız da dahil, hiçbirimiz ilkokul mezunu bile değiliz. İlkokul üçüncü sınıftan okulu bırakmış durumdayız. Şu an bile imza yerine parmak basanlar, nüfusumuzun dörtte biri. Ben değil, istatislikler böyle diyor.”
Konuşmadan sonra etkinliklere katılanlara katılım belgeleri verildi. Bana o belgeyi Fakir Baykurt vermişti. Akşam üzeri imza günümüz vardı. Fakir Baykurt'la yan yana kitaplarımızı imzalayacaktık. İmza da kimler yoktu ki; Mustafa Gazalcı, Şükrü Erbaş, Hidayet Karakuş, Hasan Kıyafet, Abdülkadir Paksoy.
Fakir Baykurt'a ilgi çoktu. Arada sırada söyleşiyorduk. Bana, Yeni Kölelik mi?
kitabını imzaladı. “ Değerli Kardeşim, meslektaşım Savaş Ünlü için, candan gönülden sevgilerle… Acıpayam 30. 8. 1997 “
Konuşmaya dalmışken at nallarının sesine ister istemez kulak kabarttık. Atın üstünde kara pantolonlu, kara gömlekli, pala bıyıklı birisini gördük. Önümüzden geçti. Geri döndü. Attan indi, atını ağaçlardan birine bağladı. Kalabalığa karıştı, gitti. Fakir Baykurt'tan bir tepki bekliyorum. Kendinden geçmiş durumda ata bakıyordu. At, kim bilir onu nerelere götürmüştü...
Attan inen adam, az sonra elinde iki gülle çıktı geldi. Fakir Baykurt'un yanına yanaştı. Elini öptü. Gülü verdi, öteki gülü de bana uzattı. Oysa benim dışımda gül verilecek, bana verilen gülü hak eden o kadar çok insan vardı ki, Fakir Baykurt'un yanında oturduğum için bana vermek zorunda kaldı belki de. Üstadı tanıyor, Almanya'da olduğundan söz ediyordu. Acıpayam'ın yakın bir köyündenmiş. Adı Cafer Emik'ti. Cafer, iki de bir gidip geliyordu. Meyve suyu alıp geliyor. Sigara alıyor. En son da yarım ekmeğin arasına köfte, ciğer ızgara yaptırmış. Fakir Baykurt, yiyecek durumda değiliz Cafer arkadaşım, diyor.
Gazete kağıdına sarılı ekmek içi köfte ve ciğerleri önümüze bırakıyor. Konuğumuzsunuz, ben görevimi yaptım. İster yiyin, ister yemeyin, diyor.
Cafer Emik, size ne yapsak azdır. Siz ülkemizin gururusunuz, deyip kitaplarımızdan alıyor. İmzalatıyor da...
Yanımızdan ayrılırken de, akşam evime konuk olursanız sevinirim. Sizi faresiz bir odada konuk etmek istiyorum. Beni kırmayın, diyor, diretiyor da. Fakir Baykurt, başka bir yere sözü olduğunu söylüyor. Bu kez bana, Savaş abi sen buyur gel, diyor. Başka zaman, diyorum. Cafer Emik atına atlayıp dıgıdık dıgıdık köyüne doğru yola koyuluyor. Nal sesleri geceye başka bir güzellik katıyor. O sesler hoşuma gidiyor. Hele Cafer Emik'i tanıdıktan sonra… Ertesi gün buluşmak üzere Fakir Baykurt'un yanından ayrılıyorum.
Geceleyin tüm konuklar Nafiz Dağlı'nın balkonundayız. Muhabbet güzel. Şükrü Erbaş dinlenmez mi, nüktenin bini bir para. Kulaklarımda Cafer Emik'in sözü çınlıyordu: “ Sizi faresiz bir odada konuk etmek istiyorum.”
Okunma Sayısı: 9175
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.