Muğla
29 Mart, 2024, Cuma
  • DOLAR
    28.59
  • EURO
    30.52
  • ALTIN
    1783.9
  • BIST
    7768.17
  • BTC
    36743.46$

KÖŞE YA­ZI­SI DİYE DÖRT KÖŞE OLMAK, YA DA

07 Temmuz 2020, Salı 12:36

Köşe ya­za­rı oldum,
Kö­şe­yi dön­düm,
Dört köşe oldum.
Sanki bir sürü köşk aldım,
Keşke öyle ol­say­dı,
Ha­yal­le­re ta­kı­lıp kal­dım.
Kö­şe­yi bı­rak­mak zor, ama bir ara niye ol­ma­sın,
Sen de yeter artık de ve bırak, din­len bir ara,
Do­la­şa­lım dün­ya­yı,
Ta­kı­la­lım bir­lik­te 2-3 ay, göz­ler­den ırak,
Sen hep gü­lü­cük­lü, şen şak­rak,
Ben ke­yif­ten, mut­lu­luk­tan dört köşe.
Sonra dö­ne­riz geri belki bir­lik­te, ka­fa­lar rahat,
Ev­le­ri­miz, ofis­ler kutu gibi dört köşe,
Oda­la­rı dö­şe­li, küçük büyük, dört köşe,Biz yine iş ba­şın­da, zevk­ten dört köşe,
Neyse ki dünya yu­var­lak,
Yoksa sa­na­cak­tık onu da dört köşe ...

Köşe ya­za­rı olmak her­ke­se nasip olmaz. Hele ki oku­yu­cu­la­rı­nın sa­yı­sı çok ise, bun­dan ya­zı­la­rın ge­nel­de be­ğe­nil­di­ği so­nu­cu çı­ka­rı­la­bi­lir. Ben ken­di­mi bu yüz­den şans­lı bu­lu­yo­rum. Hayat te­sa­düf­ler­le do­lu­dur. Bana nasıl oldu da Datça Haber'de ya­zı­yor­sun der­se­niz, o bir şans, bir te­sa­düf so­nu­cu oldu. Bir yaz­dım be­ğe­nil­di, sonra da ar­ka­sı geldi. Köşem olup ya­za­bil­di­ğim için de zevk­ten dört kö­şe­yim.
"Zevk­ten dört köşe oldum" de­yi­mi cahil ki­şi­le­rin, kül­tür­lü ki­şi­le­ri tak­lit et­me­ye öze­ne­rek söz­cü­ğün an­la­mı­nı de­ğiş­ti­rip kendi gö­rüş­le­ri­ne göre oluş­tur­du­ğu bir deyim ol­muş­tur. De­yi­min hi­ka­ye­si ve asıl çıkış ne­de­ni şöy­le­dir:
1930'lu yıl­lar­da Bursa li­se­si'nde "ri­ya­zi­ye­ci kel Osman" adın­da oto­ri­ter bir öğ­ret­men var­mış. onun ma­te­ma­tik ders­le­rin­den tüm öğ­ren­ci­ler kor­kar­mış.
Kel Osman hoca ders an­la­tır­ken bazen „alim­ler dal­gın olur, ben de dal­gı­nım­dır.." di­ye­rek ken­di­si­ni över­miş. Bir gün tah­ta­ya kal­dır­dı­ğı ta­le­be­ye, kı­za­rak:
- Kalın ka­fa­lı, niye derse ça­lıs­ma­dın ? eşek mu­rab­baı*... demiş .
Bu­ra­da ho­ca­nın de­di­ği "eşek mu­rab­baı" "eşek kere eşek" an­la­mın­da olup "eşe­ğin ka­re­si" an­la­mın­da­dır.
Bu söz öğ­ren­ci­le­rin pek ho­şu­na git­miş ola­cak ki, dil­le­ri­ne do­la­mış­lar ve bir­bir­le­ri­ne eşek mu­rab­baı diye ta­kıl­ma­ya baş­la­mış­lar. Bu söz za­man­la okul sı­nır­la­rı­nı aşa­rak halk ara­sın­da da ya­yıl­ma­ya baş­la­mış.Ma­te­ma­tik bil­gi­si ol­ma­yan halk, bu sözü du­yun­ca, mu­rab­baı (ka­re­si) de­yin­ce sa­de­ce "dört kö­şe­li“ bir şekil ola­rak al­gı­la­mış ve bu cahil kim­se­le­rin ağ­zın­da anlam de­ğiş­tir­miş­tir ve böy­le­ce "dört kö­şe­li eşek" de­me­ye baş­la­mış­lar­dır.
Zevk ve ne­şe­nin de üs­tün­lü­ğü­nü be­lirt­mek için bu de­yi­mi kul­lan­mış­lar­dır.
"Dört kö­şe­li zevk yap­tım", "zevk­ten dört köşe oldum" şek­lin­de ko­nuş­ma­ya baş­la­mış­lar­dır. "Zevk­ten dört köşe oldum" de­yi­mi o kadar kök­leş­miş ve be­nim­sen­miş ki artık dü­zel­til­me­si, si­lin­me­si im­kan­sız hale gel­miş­tir.
Köşe ya­zar­lı­ğı so­rum­lu­luk ister. Köşe ya­zı­sı bir ya­za­rın her­han­gi bir konu veya gün­lük olay­lar hak­kın­da­ki gö­rüş­le­ri­ni, dü­şün­ce­le­ri­ni ay­rın­tı­la­ra çok in­me­den an­lat­tı­ğı ga­ze­te ve der­gi­ler­de ya­yın­la­nan kısa ya­zı­la­rın genel adı­dır. Ga­ze­te ve der­gi­le­rin belli sütun veya kö­şe­le­rin­de ya­yın­la­nır.
Özel­lik­le­ri ge­nel­de şöy­le­dir: - Ger­çek olay­lar veya dü­şün­ce­ler­le il­gi­li ko­nu­lar iş­le­nir. - Dü­şün­ce ön plan­da­dır. - Ko­nu­lar çok de­ği­şik açı­lar­dan ele alın­ma­dan, büyük ay­rın­tı­la­ra inil­me­den iş­le­nir. - Ya­zı­lan­la­ra oku­yu­cu­yu inan­dır­ma zo­run­lu­lu­ğu yok­tur. - Ya­zı­lan­lar oku­yu­cu­nun il­gi­si­ni çek­me­li­dir. - Açık, sade ve akıcı bir dil kul­la­nıl­ma­lı­dır. - Hani yani bir şey­ler yazıp köşe oldum demek için de­ğil­dir. - Yazan kişi an­lat­tık­la­rı kar­şı­sın­da ta­raf­sız kal­ma­lı, yo­rum­dan ka­çın­ma­lı­dır. - Yazar kendi yaz­dı­ğı­na ne kadar sadık ve inanç­lı ise de, baş­ka­la­rı­nın, oku­yu­cu­la­rı­nın fi­kir­le­ri­ne, eleş­ti­ri­le­ri­ne de açık ol­ma­lı­dır.
Köşe ya­za­rı olduk diye o kö­şe­yi par­sel­le­di­ği­mi­zi de san­ma­ma­mız ge­re­kir. Hani kö­şe­nin ta­pu­su­nu falan almış de­ği­liz. Ya­zı­la­rı­mı­za özen, ga­ze­te­nin il­ke­le­ri­ne sadık kal­mak, oku­yu­cu­ya say­gı­da kusur et­me­mek; bun­lar temel pren­sip­ler olup, bun­la­rın zor­luk­la­rı­na da se­ve­rek razı olmak, bir ba­kı­ma dar bir ayak­ka­bı­ya kat­lan­ma­ya ha­zır­lık­lı ol­ma­lı­yız. Bu "dar ayak­ka­bı" ile ne demek mi is­ti­yo­rum, size bir hi­ka­ye ile bunu an­la­ta­yım. Ben kendi adıma bu hi­ka­ye­den der­si­mi aldım.
“Nazım Hik­met'e bay­ram için bir ayak­ka­bı al­ma­ya karar ve­rir­ler. O za­man­lar­da şim­di­ki gibi hazır ayak­ka­bı satan dük­kan­lar yok­tur. Sa­de­ce ayak­ka­bı yapan bir dük­kan var­dır. Oraya gi­der­ler, ayak­ka­bı­cı Nazım'ın aya­ğı­nı bir kar­to­nun üze­ri­ne koyar ve iyice bas­ma­sı­nı söy­ler. Daha sonra bir ka­lem­le aya­ğı­nın et­ra­fı­nı çizer. Bu kar­ton onun ayak­ka­bı nu­ma­ra­sı­dır. Gün­ler­ce bu ayak­ka­bı­nın ha­ya­li­ni kurar. Ba­ba­sı ona ayak­ka­bı­la­rı­nın siyah ve bağ­cık­lı ola­ca­ğı­nı söy­ler.
Nazım'ın ayak­ka­bı­la­rı bay­ram­dan bir gün önce gelir. Ayak­ka­bı­lar ba­ba­sı­nın de­di­ği gibi siyah ve bağ­cık­lı­dır. O gün on­la­rı hiç giy­mez. Ayak­ka­bı­la­rı­nı ya­ta­ğı­nın al­tı­na koyar ve arada bir çı­kar­tıp on­la­rı ke­yif­le in­ce­ler. O gece onu uyku tut­maz. Sabah olup da ev­de­ki­ler uyan­dı­ğın­da Nazım'ı ayak­ka­bı ku­tu­su ku­ca­ğın­da ve bir san­dal­ye­de otu­rur­ken bu­lur­lar.
Bu­ra­dan son­ra­sı­nı Nazım Hik­met'in ağ­zın­dan din­le­ye­lim, böy­le­si sizi daha çok et­ki­le­ye­cek­tir:
“Ayak­ka­bı­mı babam giy­dir­di. Aya­ğı­ma ol­ma­mış­tı ayak­ka­bı­la­rım. Dardı ve ca­nı­mı yak­mış­tı; ama bunu ba­ba­ma söy­le­me­dim.
O 'Sı­kı­yor mu?' diye sor­duk­ça 'Hayır' ya­nı­tı­nı ve­ri­yor­dum. 'Dar, aya­ğı­mı acı­tı­yor' desem geri gi­de­cek­ti ayak­ka­bı­la­rım ve ayak­ka­bı­cı­nın hemen bir yeni ayak­ka­bı yap­ma­sı ola­nak­sız­dı. O bay­ram sa­ba­hı canım yana yana yü­rü­düm. Bir süre sonra acı da­ya­nıl­maz oldu. Di­şi­mi sık­tım. Yü­rür­ken artık to­pal­lı­yor­dum. So­ran­la­ra 'Di­zi­mi vur­dum' dedim; ama ayak­ka­bı­la­rı­mın aya­ğı­mı sık­tı­ğı­nı kim­se­ye söy­le­me­dim. Doğ­ru­su­nu is­ter­se­niz yaşam da dar bir ayak­ka­bıy­la yü­rü­mek­tir.
Kimi zaman dar bir maaş, kimi zaman se­vim­siz bir iş. Kimi zaman bir mekan dar ayak­ka­bı olur bize, kimi zaman bir çevre. Kimi zaman bir sokak, ya da bir şehir…
Kimi zaman dost­luk­lar, ar­ka­daş­lık­lar, be­ra­ber­lik­ler bir dar ayak­ka­bı­ya dö­nü­şür.
Kimi zaman za­man­dır dar ayak­ka­bı, geç­mek bil­mez. Kimi zaman zen­gin­lik, kimi zaman ba­şı­nı­zı koy­du­ğu­nuz yas­tık…
Ca­nı­nız yanar. To­pal­la­ya to­pal­la­ya gi­der­si­niz. Son­ra­dan öğ­ren­dim; ya­şa­mın, dar ayak­ka­bıy­la yü­rü­ye­bil­me sa­na­tı ol­du­ğu­nu..“. Nazım Hik­met işte böyle yo­rum­la­mış ya­şa­mı ve ya­şa­mın ger­çek bir sanat ol­du­ğu­nu.. Bu sa­na­tı sür­dü­re­bil­me­nin bi­rin­ci ko­şu­lu HA­YAT­TA OL­MAK­tır. Ha­yat­ta ola­nın ilk gö­re­vi her ko­şul­da umut­la YA­ŞA­MAK­dır. Ha­ya­tın öl­çü­sü ÖMÜR, ya­şa­mın öl­çe­ği ANdır. Boşa geç­miş bir ömür mü ha­ya­li­niz? Bu ömrü an­la­tan siyah/beyaz bir kart­pos­tal mı eli­niz­de­ki? Yoksa her renk­ten sa­yı­la­ma­ya­cak kadar çok ka­re­ye yan­sı­mış ren­ga­renk bir film mi iler­de ço­cuk­la­rı­nı­za, to­run­la­rı­nı­za an­la­ta­ca­ğı­nız ya­şa­mı­nız? Bı­ra­ka­ca­ğı­mız ren­ga­renk ya­şam­lar, as­lın­da ço­cuk­la­rı­mı­zın, to­run­la­rı­mı­zın, dost­la­rı­mı­zın anı­la­rı ara­sı­na ka­ta­cak­la­rı bir mi­ras­tır. Mi­ras­tan pay ala­cak­la­rın bek­len­ti­si; zen­gin­lik­tir.. Ya maddi, ya da ma­ne­vi…(Not: Bu hi­ka­ye kay­na­ğın­dan emin ola­ma­dı­ğım bir alın­tı­dır.)
Yine bana dö­ner­sem, ben köşe ya­za­rı ol­mak­tan çok mut­lu­yum. Ama hani şu what­sapp'da „durum“ denen şeye bir fo­toğ­raf, bir man­za­ra resmi, bir şekil, ya da bir akıl­lı söz koyup ben­den de iki üç satır bir yorum, bir dize falan ek­le­mek, ya da yaz­mak da bana çok keyif ve­ri­yor son za­man­lar­da.
Kö­şe­de ya­zar­dım / Du­rum­da da yazar oldum / Bil­mem ki ne yap­sam gari / İlk baş­lar­da mut­lu­lu­ğum­dan göbek atar­dım / Şimdi oldum ben bir tir­ya­ki / Ona borç­lu­yum ister köşe, ister durum olsun / İlhamı yol­lu­yor o, ben do­ya­mı­yo­rum bile inan ki / Ka­le­mim kendi ken­di­ne ya­zı­yor, ben ona hük­me­de­mi­yo­rum val­la­hi …
           Rumuz : Sen­siz Olmaz, 30.06.2020


Okunma Sayısı: 10964

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.