LAÇİNNN
Muğla
15 Haziran, 2025, Pazar
  • DOLAR
    39.58
  • EURO
    45.66
  • ALTIN
    4328.3
  • BIST
    9.312
  • BTC
    105999.41$

ŞÜKRAN YURDAKUL'LA ANILARA YOLCULUK

10 Ekim 2019, Perşembe 17:53

 

Kaçak Yayın'ın Kasım 2004 sa­yı­sın­da Sev­gi­li Oktay Taf­ta­lı'nın “Şöh­ret­ler­den kim kaldı?” ya­zı­sı­nı zevk­le oku­dum. Eğer ka­çır­dıy­sa­nız bulup oku­ma­nı­zı öne­ri­rim. Elim­den gelse Türk­çe ve ede­bi­yat ki­tap­la­rı­na alır­dım. İster­dim tüm genç­lik oku­sun.
“Bilim adamı der­sen? Te­le­vo­le ik­ti­sat­çı­la­rı. Fikir adamı der­sen? Hol­ding ga­ze­te­le­ri­nin baş­ya­zar­la­rı. Ede­bi­yat­çı der­sen? “Best Sel­ler” ta­kı­mı. Şair der­sen? Ka­set­çi, video gö­rün­tü­le­me ca­na­var­la­rı. Si­ne­ma­cı der­sen? Rek­lam filmi yö­net­men­li­ğin­den bozma şah­si­yet­ler. Res­sam der­sen? Hol­ding­ler için si­pa­riş üze­ri­ne rep­ro­duk­ti­on bo­ya­yan­lar... Başka? Başka da yok...” Sev­gi­li Taf­ta­lı böyle yaz­mış.
Ya­zı­yı oku­duk­tan sonra al­bü­mü­me bir göz attım. Aziz Nesin, Fakir Bay­kurt, Bekir Yıl­dız, Mu­zaf­fer İzgü, De­mir­taş Cey­hun, Fazıl Hüsnü dağ­lar­ca ve daha nice sa­nat­çı, yazar oda­mın içine do­lu­şu­ver­di. Geç­miş­te­ki bir­lik­te­lik­le­ri­miz gö­zü­mün önüne geldi. “Ne güzel in­san­lar, ne güzel...” de­mek­ten ken­di­mi ala­ma­dım.
Şük­ran Kur­da­kul'la o denli çok fo­toğ­ra­fı­mız var ki, gülen yüzü be­li­ri­ver­di kar­şım­da. Yaşar Kemal'in “Şük­ran Kur­da­kul'u ye­ni­lik­çi Türk şi­iri­nin köşe taş­la­rın­dan biri ola­rak say­mak zo­run­da­yım” sözü ku­lak­la­rım­da sü­rek­li yan­kı­lan­dı.
İzmir'e gel­di­ğin­de ne olur­sa olsun gö­rüş­tü­ğü­müz, has­ret gi­der­di­ği­miz Sev­gi­li Şük­ran Ağa­be­yi­miz. Şük­ran Lo­kan­ta­sın­da (10 yıl önce ka­pan­dı), Ke­me­ral­tı Vey­sel Çık­ma­zı'nda, Al­san­cak Mey­ha­ne'de, Kar­şı­ya­ka Lo­ka­lin­de, Ercan Gü­nay­dın'ın evin­de fo­toğ­raf ka­re­le­rin­de za­ma­nı don­dur­mu­şuz. Yıl­lar­ca onca çek­ti­ği acıya kar­şın yü­zün­den yi­tir­me­di­ği gü­lüm­se­me­si, yü­re­ğin­den eksik ol­ma­yan se­ve­cen­li­ği... 1940 'lı yıl­la­rın “Cadı Ka­za­nı” or­ta­mın­da ce­za­ev­le­riy­le ta­nış­ma­sı. Lise öğ­ren­ci­siy­ken mah­kum edil­me­si. 1970 'lere dek süren si­ya­sal ya­şa­mın­da en çok da ceza ya­sa­sı­nın meş­hur 142.?maddesin­den ceza almış ol­ma­sı. Yıl­la­rı ce­za­ev­le­rin­de geç­miş.
Kar­şı­ya­ka Lo­ka­lin­de­yiz. TÜYAP kitap fu­arın­dan çık­mış­tık. Akşam bir­lik­te ola­ca­ğız. “Şöyle salaş, gös­te­riş­siz bir yere gi­de­lim.” dedi Şük­ran Kur­da­kul. Ga­ze­te­ci Yaşar Aksoy “Lo­ka­le gi­de­lim mi?” de­yin­ce “Ola­bi­lir ağa­bey!” dedim. Ma­sa­mız­da Ga­ze­te­ci Okan Yük­sel, Ahmet Diker, Cemal Yaz­gan –Li­se­den sınıf ar­ka­da­şım kı­sa­ca deve Ce­mal- da var. “Ne sen ar­ka­da ka­la­cak­sın / Ne dü­şün­cen ar­ka­da ka­la­cak” diyen güzel in­san­la bir­lik­te­yiz.
Otur­du­ğu­muz ma­sa­nın du­va­rın­da Kar­şı­ya­ka İske­le­si'nin otuz yıl ön­ce­ki resmi. O resim bana Şük­ran Kur­da­kul'un di­ze­le­ri­ni anım­sat­tı. “Hangi yüz­yı­lı ya­şı­yor düş­le­rin­de / De­ni­zin ma­vi­si­ni ken­di­ne bi­rik­ti­ren / Ka­pı­sın­dan ha­nı­me­li ko­ku­la­rı gelen bahçe için­de­ki es­rar­lı bahçe...”
Ko­nu­muz ede­bi­yat, şiir, İzmir'di. Me­ze­ler geldi. İlk ka­deh­ler şe­re­fe diye kalk­tı. Ka­deh­ler to­ku­şur­ken, “Ka­çın­cı ka­de­hin tek­ne­si ki bu / Aldı gö­tür­dü beni bela li­man­lar­dan” di­ze­le­ri­ni ya­ka­lı­yo­rum çın çın­lar­da.
Es­ki­yi an­la­tı­yor Şük­ran Kur­da­kul. Ülke so­run­la­rı­na da­lı­yo­ruz. Dü­şün­ce­le­rin­den hiç­bir zaman ödün ver­me­yen Şük­ran Ağa­bey ül­ke­nin du­ru­mu­na üzü­lü­yor. “Darda kal­dık se­fer­ber­lik­te gibi / Ba­ka­kal­dık gi­den­le­rin ar­dın­dan / Ek­me­ğin şi­iri­ni yi­tir­di or­ta­lık / Tür­ki­ye'm ne­re­ye gö­tü­rü­yor­lar seni” diye boşa yaz­ma­mış.
Ben o gün­ler­de Hasan Tah­sin oyu­nu­nu ya­zı­yor­dum. Şük­ran Kur­da­kul'un “Açtı ken­di­ni bir bay­rak gibi işte / Ölü­mün üze­ri­ne Hasan Tah­sin / Bu silah başka silah / Bu ölüm başka ölüm / Gü­cü­nüz varsa sizin ölümü tu­tuk­la­yın.” di­ze­le­ri­ni oku­dum. Se­vin­di, göz­le­ri ışıl­da­dı. Mutlu ol­muş­tu. “ Sa­vaş­çı­ğım, onu yaz­mak kolay değil. Yar­dım­cı ola­bi­le­ce­ğim bir şey olur­sa söyle,” dedi.

Soh­be­ti­miz öyle güzel ki, ma­sa­da­yız, şiir ve el­le­ri­miz­de ka­deh­le­ri­miz­le “Belki bu ma­sa­da ka­na­dı şi­ir­le­ri / Yü­re­ğiy­le bir­lik­te / Işığı ka­de­hi­mi­ze düşen / Ge­ce­nin bir vak­tin­de” di­ze­le­ri­ni gel de anım­sa­ma.
Sa­de­ce şi­ir­le­ri mi? Öy­kü­le­ri­nin de bir başka tadı var­dır. “Kur­da­kul'un an­lat­tı­ğı in­san­lar... birer nesne olup çık­mı­yor­lar, den­ge­li, belli bir iş­çi­li­ğin ürünü her biri. Ozan du­yar­lı­lı­ğı­nın yanı sıra, araş­tır­ma­cı bir bey­nin ürünü ol­duk­la­rı ilk ba­kış­ta belli olu­yor hemen hep­si­nin. “ Sev­gi­li Meh­met Ergün'ün bu söz­le­ri­ne ne ek­le­ye­bi­li­rim ki...
Şiir dolu bir gece bi­ti­yor. Zaman nasıl geç­miş far­kın­da de­ği­liz. Ge­ce­nin on iki­sin­de dı­şa­rı­ya çı­kı­yo­ruz. Ilık bir bahar ge­ce­si. Yıl­dız­lar sal­kım saçak. Ay, sa­de­ce Şük­ran Kur­da­kul'un yü­zün­de yan­sı­yor. Daha bir ışıl­dı­yor ka­ran­lık­ta...


Okunma Sayısı: 7098

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.