ZORU BAŞARAN EKİP (4)
10 Ağustos 2025, Pazar 22:09
Kemer ile Kalkan arasında yaptığımız haftalık turlar, gidiş ve dönüş olmak üzere her hafta toplamda 170 mil yol anlamına geliyordu. Bu da günlük ortalama 3 ila 3,5 saatlik seyir demekti. Hava koşulları uygunsa bu hiç sorun değildi; şefimiz mutfağı ustalıkla idare eder, misafirlere keyifli öğünler hazırlardı.Ancak hava şartları uygun olmadığında, misafirlerden şikâyet gelmeyecek şekilde pratik ve hızlı hazırlanabilecek yemekler sunardık. Yelken açacağımız zaman bütün ekibe ihtiyacım olduğundan, misafirleri önceden bilgilendirir ve menüyü sadeleştirirdik. Böyle zamanlarda ekmek arası köfte veya sadece soslu makarna gibi yemekler tercih edilirdi. Zaten yelken keyfi için çoğu misafir detaylı menüden vazgeçerdi.Yine böyle enteresan bir günde, Olimpos ile Adrasan arasında kıştan kara bağlıydık. Erken kalkmış, kendi hazırladığım kahvemi yudumlarken dışarıda birbirleriyle oynaşan gelincik yavrularını gördüm. Henüz teknede uyanan yoktu. Bu güzel manzarayı ilk uyanan misafirle paylaşmak istedim.O sırada güneşin doğuşunda bir tuhaflık fark ettim; güneş yükseliyor ama etraf kıpkızıldı. Biz denizciler şöyle deriz: “Akşamın kızıllığı hayra, sabahın kızıllığı şerre yorulur.” İçimden, “Bugün dikkatli olmalıyım” dedim. Yolumuz uzundu; akşama kadar Kekova’ya ulaşmam gerekiyordu.Ben bunları düşünürken şef, sabah kahvaltısını hazırlamaya başladı. Gemiciler masaya servis açtı. Meyve suyu için bardaklar yerleştirildi. İngiliz misafirler çayı pek sevmediklerinden kahvaltıda genelde meyve suyu tercih ederlerdi. Bu arada, uyanan birkaç misafire gelinciklerin neşeli oyunlarını gösterme fırsatı buldum.Personel rutin işlerine devam ederken ben havayı koklamayı sürdürüyordum. Hafif bir serinlik hissettim ve olabilecekler karşısında kafamda senaryolar kurmaya başladım. İlk olarak, mataforada askıya alınmamış şekilde denizde yüzen hizmet botumuzu mataforaya çektirdim. Halatları çözmek için personel yüzerek de gidebilirdi.Tam bunları düşünürken olanlar oldu. Önce bir uğultu, ardından dev bir vantilatörün üflemesi gibi güçlü bir rüzgâr yüzüme çarptı. Hemen ana makineyi çalıştırdım. Arka tentenin köşesinden bağlı olduğu ip koptu. Sallanan ip, kahvaltı masasındaki ne kadar bardak ve tabak varsa hepsini kırıp güverteye savurdu.Hemen personelime ayakkabılarını giymelerini söyledim. Ayakkabılarını giyen personel, kırık bardak ve tabakların üzerine basarak yemek masasının üzerinden arka tenteyi toplamayı başardı. Ancak arka kısım tamamen kırık bardak ve tabak yığınından ibaretti. Misafirleri uyararak o bölgeye yaklaşmamalarını söyledik.Buradan hemen ayrılmalıydık. Kıç halatlarını çözmeye zamanımız yoktu; personele halatları fore edip denize bırakmalarını söyledim. Bu küçük koydan bir an önce çıkmalıydık. “Vira demir!” komutunu verdim. Bir taraftan da bilmediğim bir dilde dualar ediyordum. Demir ve zincirde bir çapariz olursa kayalara oturmamız işten bile değildi.Baş taraftan Uğur’un sesi geldi:— “Demir loçada!”Bu habere çok sevindim ve tekneyi küçük koydan açık denize çıkardım. Rüzgârla birlikte dalgalar aniden kabarmıştı. Ekibim, elbirliğiyle arka güvertedeki kırıkları toplayıp derin sulara boşalttı. Personelden veya misafirlerden birinin ayağı kesilseydi, onu ilk yardıma ulaştırmak ciddi bir sorun olurdu. Neyse ki böyle bir durum yaşanmadı.Önümde bir millik mesafe vardı. Burnu döner dönmez rüzgârı arkadan alacaktık. Ancak bu bir millik yolu kat etmek ciddi bir manevra gerektiriyordu. Neticede burnu dönebildik. Artık rüzgâr ve dalgalar arkamızdan geliyordu. Niyetim Kekova’ya kadar devam etmekti.Devam edecek…Kaptan: Aslan Atilla YORULMAZ11 Ağustos 2025
Okunma Sayısı: 655
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.