Knidos nerede? Messina Boğazı nerede?
04 Nisan 2024, Perşembe 19:38Yıllarca çalıştığım denizcilik anılarım, belki bir kitap yazacak kadar çoktur, ancak bunu yapmakla ilgili bir iddiam yok. Aralarında ömrüm boyunca unutamayacağım iyi anılarım da var, beni derin düşüncelere salan anılarım da var. Aşağıda okuyacaklarınız, ömrümün sonuna kadar unutamayacağım anılarımdan birisidir: İsrail Herzeliya marinadan başlayıp, Kıbrıs, Türkiye, Yunanistan, Montenegro, Hırvatistan, İtalya, Fransa, İspanya, Sicilya yöresini kapsayan uzun süren bir yaz sezonu sonunda; çalıştığım, kaptanı olduğum yatı evine İsrail'e götürmek üzere İspanya'nın Valensia marinasından ayrılıp yanımda bir Hırvat gemici ile yola çıkıyorum. Mazot ikmali ve zorunlu olmadıkça hiç durmadan yola devam ediyoruz. Dışarıdan bakıldığında, başkaları tarafından elimizde kokteyl kadehi, gözümüzde bond gözlüğü, yanımızda bikinili sarışın bayanların, arka planda da palmiye ağaçlarının ve parlayan güneş ile inci taneli kumlarla kaplı plajın olduğu hayal edilen işimiz; oldukça ciddiyet isteyen, her saat bir plan proje yapmamızı ve bu yaptığımız her planında yedeği olarak A-B-C şıklarını da elimizde bulundurmayı gerektiren ciddi bir iştir. Hesap gibi konuların yanında bir de gideceğimiz bölge hakkında anlık bilgi edinmemizi sağlayacak haberleşme telefon, telsiz vs. gibi şeylerin yanında 5 duyumuzu da her an açık tutmak gerektirir. Her an her şey olabilir. Ve biz denizciler, her an olabileceklere karşı hemen bir strateji geliştirmek durumunda kalabiliriz.
Mazot alınacak yerler, mazot istasyonlarının kapanış saatleri, hava durumu, yağmur, dalga yüksekliği, rüzgar’ın yönü ve şiddeti, güneşli mi? bulutlu mu? İçeride bulunan personelin ruh hali, denizin olumsuz halinden etkileniyor mu? Deniz tutmasına karşı herkesin direnci değişiktir. Deniz tutmasından etkileniyor mu vs. gizlice alkol alınıyor mu? Evinden, arkadaşlarından aldığı haberler onları nasıl etkiliyor? Bunların hepsi kaptan tarafından gözlemlenip ani gelişecek olaylar karşısında ne yapabilirler? Ne Yapamazlar? Hepsi değerlendirilir. Bütün bunlar anlık olarak kaptanın benliğine yazılmış olması gerekir. Ben de yanımda çok iyi İngilizce konuşabilen Hırvat asıllı gemicim ile sağ salim Messina Boğazı'na kadar gelebilmiştim. Mazotum bitmek üzere ve planladığım gibi yakıt istasyonunun açık olduğunu gördüm ve gemicime yanaşmak için manevra yapmaya hazırlanalım komutu verdim. İsteksizce usturmaçaları sancak tarafa bağladı ve her usturmaça bağlayışında sorular sormaya başladı: Alacağımız bu yakıtla ne kadar gideriz? Daha sonra yakıtımızı nerede alacağız? Orada yerleşim var mıdır? vs. anlamıştım bizim Hırvat gemici uzunca bir yolculuktan sonra sıkılmıştı. İspanya'da başlayan yolculuğumuz İtalya'nın Güneyine kadar aralıksız sürmüştü. Bu arada sadece Sorrento'daki yakıt istasyonundan yakıt alıp aynı yakıt istasyonunda işletmecisi arkadaşım olduğu için gece orada kalmama müsaade etmiş ve biz de yakıt istasyonu iskelesinde emniyetli olarak dinlenmiştik. Hep yoldaydık. Hep atıştırmalıklarla hazır sandviç, çerez, peynir, kraker ile beslenmiştik. Teknemizde her türlü yiyecek vardı ama bizim bunları hazırlamaya zamanımız yoktu.
Gemicimin sorularından anlamıştım. "Yeter artık, biraz istirahat edelim," diyordu. Haklıydı, uzunca bir yol gelmiştik. Yakıt alım işlemimiz bitince parasını ödedik ve emniyetli bir şekilde istasyondan ayrıldık.
Hemen hava durumunu ve bir gün sonra olabilecekleri değerlendirdim. Bulunduğumuz yerden İsrail'e kadar olan bölgenin hava durumunu inceledim, kat edilecek mil, gün sayısı vs. hesaplarını kısaca yaptıktan sonra bir yerde dinlenmemizin iyi olacağına karar verdim. Sonuçta, isteksiz bir gemici ile yola çıkmak hoş bir şey değildi.
Hemen haritaları açtım, baktım ki 1 mil güneyimde Sicilya adasının doğusunda Marina Del NETTUNO var. Hemen telsizle arayıp 1 günlük rezervasyon yaptırdım. Marina, yüzer pontonlardan yapılmış, girişi kuzey doğuya bakan, batı kısmı ana karaya bağlı sıradan bir marina. Bizdeki marinalar gibi şatafat yok. Verilen tonoza bağlandık. Teknemizi tuzundan arındırmak için tatlı su ile yıkadık. Bu arada etrafı kolaçan ediyorum. Bu akşam mız mız eden gemici ile teknede kalmak istemiyorum. Kendimi dışarı atıp salaş bir pizzacıda pizza ile bira içerek kendimi ödüllendirmek istiyorum. Gemicime sen de gelir misin diye teklif dahi etmeyeceğim. Onun niyetinin uyumak olduğunu anlamıştım.
Tam bunları düşünürken üzeri kalabalık bir teknenin bizim bulunduğumuz marinaya girmekte olduğunu gördüm. İşte dedim kendi kendime: Akşam muhabbet edebileceğim bir denizci geliyor, mutlaka onunla bana ve benim de ona anlatacaklarımız vardır diye düşünüyorum. Marinada boş görünen tek yerde benim sancağımdaki yer. Gelen teknede yanıma yanaşmak üzere manevra yapmaya başladı. Bende sanki marina görevlisi benmişim gibi onlara yardım ettim. Gelen teknede yaşları 11 ila 12 arasında olduğunu tahmin ettiğim iki kız çocuğu olan İngiliz bir aile vardı. İngiliz bandıralı bir yelkenliydi. Konuşmalarındaki aksanlarından İngiltere'nin güneyinden olduklarını anlamıştım.
İlk iş olarak onlara benim su hortumunun ucunu vererek, "Teknenizi bununla yıkayabilirsiniz," dedim. Ben teknemi yıkayıp bitirdim. "Bana ait olan su hortumunu sizin de teknenizi yıkamanızdan sonra toplayacağım," dedim. Bu adamlarla konuşmalıydım, iletişim kurmak için bundan daha iyi bir fırsat olamazdı. Ama bizim İngiliz çok kısa cevaplar veriyor, alışılmış İngilizlerden farklıydı. Eminim o da beni anlamaya çalışıyordu. İtalyan olmadığım kesindi. Aksanımdan anlamalıydı. Ama benim teknede Güney Amerika ülkelerinden birisi olan ve vergi cenneti olarak adlandırılan bir ülkenin "KİNGSTOWN" bayrağı vardı. Göğüs yelkeninde de A-4 kağıtı büyüklüğünde İtalyan bayrağı bulunuyordu. Çünkü biz İtalyan karasularında idik. Yanımdaki gemici çiğ sarı dediğimiz bir renkte iri yarı boylu, postlu çam yarması gibi yeşil gözlü bir Hırvat vatandaşı. Ama onun İngilizcesi Amerikan aksanlı. Ailesi savaş yıllarında Amerika'ya gidip orada kapıcılık yapmış, bizim gemicide orada büyümüş. Amerikan İngilizcesi konuşuyor ama ana dilini konuşamıyor. Bir not tut desem yazamıyor. Matematik bilmiyor. Okula hiç gitmemiş. Yanı tın tın bir tip.
İngiliz teknesini yıkadı, su tankını doldurdu ve hortumla işinin bittiğini işaret ederek ucunu bana uzattı. Bu arada iletişim kurmaktaki kararlılığımla ona nereden geldiğini sordum. Cevap olarak "Doğudan," dedi. "Haydaaa, biz denizcilikte böyle tabirler kullanmayız, nereden çıktı bu tabir de?" diye düşündüm. Kovboylar gibi "Doğudan" demek de ne oluyor? O da bana sordu, "Sen nereden?" diye. Bende ona onun sitiliyle cevap verdim. "Batıdan geliyorum," dedim. Benimki bence doğru cevaptı. Bulunduğumuz yere göre, İspanya'nın Valencia şehri bir hayli batıda kalıyordu. Adamı çözmeye başlamıştım.Onun kısa cevaplar vermesi yorgunluğundan olmalıydı. Bir an önce işlerini bitirip o da bir gün sonraki yolculuğu için hazırlık yapmalıydı. Çocuklar nasıl Wi-Fi'ye bağlanacaklarını araştırmaya başlayınca onlara Marina Del Nettuno'dan aldığımız marina Wi-Fi şifresini verdim. Ve babalarını soru yağmuruna tutmaya devam ettim.
Page:3
Geldikleri yerlerde sorun yaşadılar mı? Oralarda deniz ve dalga durumu nasıldı? İnsanların kendilerine yaklaşımı? Hoşuna giden, gitmeyen şeyler nelerdi? Bunları sorgulayıp onlardan bilmediğim bir şeyler varsa öğrenmek istiyordum.
En sonunda bizim İngiliz'in dili çözüldü, başladı anlatmaya; Bu sezon başı Uzak Doğu'dan başladıklarını, Singapur, Malezya, Tayland, Sri Lanka, Hindistan, Maldivler, Yemen, Mısır, İsrail, Lübnan, Kıbrıs, Türkiye, Yunanistan ve şimdi de İtalya'nın Sicilya adasındayız, dedi. Adamın "doğudan geliyoruz" dediğinde ne demek istediğini şimdi daha iyi anlıyordum. İngiliz ailecek dünya turundaymış. Şimdide memleketi olan İngiltere'nin önemli limanlarından birisi olan Southampton Limanı'na gidiyorlardı. Evet, doğudan gelmişlerdi, batıya gidiyorlardı.
Şimdi sıra bendeydi: İspanya'nın güneybatısındaki Valencia limanından çıkıp patronlarla vedalaşmak için onları Barselona marinada indirerek, hiç durmadan, Sorrento'da mazot ikmali hariç Sicilya'ya kadar problem yaşamadan geldiğimi anlatıyorum ve şimdi de puruvamın onların geldiği yöne olduğunu belirterek oraların nasıl olduğunu soruyorum. İngiliz, okyanustan, okyanus balıklarından, Süveyş Kanalı'ndan İsrail'den Kıbrıs'tan olumlu olarak bahsediyor. Türkiye'yi saymadı acaba neden? Soruyorum. Türkiye nasıl? Diyorum. İngiliz anlatmaya devam ediyor: Türkiye'de çok iyi insanlar, misafirperver. Sebze ve yiyecek bol ve ucuz. Ama son gün Türkiye'yi terk etmeden kaldığımız Türkiye'nin en güney batısındaki yer var ya. O her şeyi mahvetti diyor. Knidos'tan bahsettiğini hemen anladım ama işime gelmiyor, kabul etmek istemiyorum. Israrla soruyorum, başka bir isim versin istiyorum. Olmadı. İngiliz bana yeri tam tarif edemediğini düşünerek elektronik chart pilot erini çalıştırdı. Aletin mausu ile oynayarak mausun artısını tam da Knidos üzerine getirerek tıkladı. Kıpkırmızı olmuş olmalıyım. Benim doğduğum yerden Knidos'tan bahsediyordu. Acaba ne olmuştu? Knidos alargada gecelemek için pek uygun bir yer değildi. Devamlı rüzgar olur. Acaba çapamı taramışlardı? İngiliz komşum anlatmaya devam etti. Knidosa geldiklerinde iskeleye abardo olmuşlar. Hep beraber akşam yemeği için o yıllarda köy tüzel kişiliğinin mülkiyetinde olan ve ihalede en çok teklifi veren köyden bir arkadaşımın işlettiği köy restoranında akşam yemek için balık söylemişler. Balık servis edildiğinde balığın bozulmuş olduğunu iddia eden bu denizci aile (Knidos'ta o yıllarda elektrik yok ve jeneratörle idare ediliyor). İşletmeci tarafından itirazları kabul görmemiş. Buna rağmen balığın parasını ödeyelim ancak biz bunu yiyemeyiz, karnımız aç, bizlerin karnını doyurmak için başka şeyler peynir, meze tabağı, vs. verin demelerine de aldırış etmeyip başka şeylerde servis etmemişler. Adamlar zoraki balığın parasını ödeyip aç karınla teknelerine dönmüşler. Ve bu olayı da benim Knidos'lu olduğumu bilmeden Messina Boğazı'ndaki Marina Del Nettuno'da anlattılar. Türkiye'den olduğumu hatta Knidos'lu olduğumu söylememiştim ve bu sırrımı sonuna kadar da sakladım. Hayatım boyunca da Knidos'lu bir Türk olarak bu utancımı taşıyacağım. Kim bilir bu İngiliz aile bu Türkiye maceralarını kaç kişiyle paylaşmıştı? Ve bundan sonrada paylaşmaya devam edecekti? Kazanan kimdi? Ben mi? Köy tüzel kişiliğinin kasası mı? Kaybeden kimdi? İngiliz denizci aile mi? İşletmeci mi? Yoksa Türkiye mi? Knidos neresi? Messina Boğazı neresi? Vay benim memleketim vay.
Kaptan: A. Atilla YORULMAZ, 6 Mart 2024
Okunma Sayısı: 655
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.