Datça’da yaşanmış ölümsüz bir aşk hikayesi GARGI DERESİNİN PIYNAR ODUNU
15 Aralık 2025, Pazartesi 17:25
1940’lı yıllara kadar Datça’nın önemli geleneklerinden biriydi; dini bayramlardan üç gün evvel, gençler; atlarına, eşeklerine biner şarkılar türküler söyleyerek topluca Gargı Deresi’ne “Bayram Odunu” etmeye giderlerdi. Kurban bayramında olsun, Ramazan bayramında olsun mutlaka evlerinin önündeki fırınlarda bayram ekmeği yaparlardı. Bu ekmekler öyle düpedüz normal ekmek olmaz, üstü susamlı süslü buğday ekmeği olurdu. Hamur, türlü şekillere sokularak ekmeğe bir süsleme yapılır ve adına da “Sinikli” derlerdi.
İşte bayram arifesinden bir gün evvel kesilen odunlar bu fırınlarda yakılırdı. Kurban bayramlarında hem bayram ekmeği hem de kurban etinin pişirilmesi için lazımdı. Fakat bu bayram odununa gitme işi zamanla gelenek haline geldiğinden evlerinde bol odunu olsa bile evin delikanlısı mutlaka bayram odunu etmeye giderdi. Bu topluca oduna gitme işi Datça bayramlarının bir parçası olmuştu.
Yıllardır ağızdan ağıza dolaşan olayın öyküsüne gelince:
O yıllardaki Kurban bayramının birinde, Eski Datça’nın delikanlıları bayramdan üç gün evvel gavilleşip ertesi sabah erkenden şarkılar türkülerle düşmüşler Gargı Deresi yollarına. Akşam güneşi batmak üzereyken, Eski Datça’ya kara bir haber yayılmış. Beş on dakika içinde ev eve, bahçeden bahçeye, mahalleden mahalleye kara haberi duymayan kalmamış. Bayram ekmeği için un eleyen analar ve kızları, sığırı sıpasıyla tarladan yeni dönmüş babalar, o gün oduna gidenlerin genç biraderleri, elden ayaktan düşmüş yaşlı kadın ve erkekler, hepsi birden tutmuşlar Gargı Deresi yolunu. Koşabilenler önde koşamayan yaşlılar arkada dizilmişler tek sıra Gızılova dağlarına doğru uzanan daracık eşek yoluna.
Gelen haber yürekleri dağlamış. Bayram odununa gidenlerden üç aylık nişanlı olan İbrahim; aklında deli gibi sevdiği nişanlısı, ağzında Datça manilerinden yakılmış türküler, vuruyormuş baltayı önüne gelen pıynar ağacına. Bu vuruşların birinde bir gün evvel bileği taşıyla özene bezene bilediği baltasına az gelmiş pıynar ağacı. Ağacı kestikten sonra hızını alamayan balta gelmiş sapınıvermiş İbrahim’in bacağına, tam dizinin üstünden.
Datça’ya tastamam böyle gelmiş acı haber. İbrahim’in nişanlısı Dudu’yu, tut tutabilirsen, avut avutabilirsen gayrı... O da düşmüş yollara, iki kolunda iki kadın feryat figan ilerlerken Dudu’nun ağlaması Yassıdağ’da yankılanmış Gargı Deresi yolunda odun dönenlere kadar ulaşmış. Dudu, İbrahim’ine Küpçikan mevkiinde kavuşmuş. Kavuşmak ki, ne kavuşmak! İbrahim, eşeğin semerine heybe olmuş, asılmış. Daracık yolun sağını kesik bacağından akan kanlar, solunu ise gözyaşları sulamaktaymış. Oduna giden gençler, İbrahim’in başına gelen bu feci kazadan sonra kestikleri odunları oldukları yere bırakmışlar. Her yıl bayram odunundan türkülerle dönen gençler, o yıl ağlayarak, ağıtlar yakarak odunsuz dönmekteymişler köye.
Canından çok sevdiği nişanlısı İbrahim’ini, o halde kanlar içinde görünce kendini kaybeden Dudu ayıltılmış ancak, kendine geldiğinde dahi yürüyebilecek durumda değilmiş. Kanlar içindeki İbrahim’i bindirdikleri eşeğin terkisine Dudu’yu da bindirmişler, Eski Datça’ya doğru gelirken Dudu şu küçük maniyi söylemiş:
Gargı deresinin pıynar odunu,
Nacaklar mı kesti a yavrum budunu,
Kimlere koyup’da gidecektin dudunu.
A yavrum sürmelim,
Haydindi süründe gidelim…
Daha sonraları, yıllar geçtikçe bu mani türküye dönüşmüş. Bu türkü de Datça’da kadınların oyun havası olmuş. Bu oyun havası yıllarca düğünlerde çalınıp söylenmiştir.
İbrahim’in bacağının kesilmesi olayından dolayı Datçalılar kurbanlarını kesmeyi bayramın son gününe bırakmışlardır. Bu arada Datça mahallesine getirilen İbrahim’in bacağının yarası korkulduğu kadar kötü değildir. O zamanlar da, Datça’da doktor olmadığı için İbrahim’in yarası kocakarı ilaçlarıyla tedavi edilmiştir. Yarası iyileşmeye başlayan İbrahim esas mesleği olan denizciliğe döneceği günleri iple çekmektedir. Bacağı iyice iyileşen İbrahim beraber kaçakçılık yaptıkları arkadaşları olan, Balıkçı Ömer, Kerem denilen oğlu Ömer Ali Dönmez, Mustafa Sağlam ile öykümüzün kahramanı İbrahim Uzun’dur. İbrahim Uzun aynı zamanda tekne’nin de sahibidir.
1930-1931 yılları. O gün kaçakçılık işi için dört kafadar tekneyle Knidos’dan (Tekir burnu) karşıdaki İncirli Adası’na çıkarlar. Kaçak olarak getirecekleri; rakı, kahve, çay, kibrit gibi malzemeleri teknelerine yükleyerek Datça’ya doğru yola çıkarlar. Bu arada İbrahim’in nişanlısı Dudu, İbrahim’in dönmesini ve evlilik hayalleri kurarak çeyizlerini hazırlamaktadır. İbrahim ve arkadaşları teknelerine yükledikleri mallarla sevinçle evlerine dönmeye çalışırlarken aniden denizde çıkan fırtınaya yakalanır ve tekneleri alabora olur. Teknede en genç olan İbrahim ve Ömer Ali Dönmez denizden hiç çıkamazlar. Diğer ikisi Mustafa Sağlam ile balıkçı Ömer kurtulur, yüzerek Yazı köyü yakınlarındaki Bağlaryüzü mevkiinde karaya bitkin bir halde çıkarlar. Köylüler tarafından bulunan Mustafa Sağlam ile Balıkçı Ömer Datça’ya getirilirler. Bu sefer Datça’ya iki kara haber daha düşmüştür. Datça halkı bu habere bir kere daha yıkılmıştır. Ancak yapacak fazla bir şey yoktur. Acı haberi alan İbrahim’in nişanlısı Dudu’nun bir kere daha yıkılmış evlilik hayalleri.
İbrahim’le olan evlilik hayalleri gerçekleşemeyen Dudu, kendi köyü olan Hızırşah köyüne dönmüş. Dudu kendi köyünde tütün işlerinde çalışmaya başlamış ve aynı zamanda köyünde yaşayan nişan, düğün ve sünnet eğlencelerinde çalgı çalan Davulcu kız Fatma’yla (Fatma DAVULCU) yanına yanaşmış, ondan müzik dersleri almaya başlamış. Daha sonra eğlencelerde beraber müzik yaparak geçimlerini sağlamaya çalışmışlar. Bu arada Karaköy Köyünden Dudu’ya talip çıkmış ve sonunda Dudu, Gulak Osman lakaplı bu kişiyle evlendirilmiş. Gulak Osman’la evlenen Dudu’nun Ahmet isminde bir oğlu olmuş ve sonraları bu çocuğa Gulak Ahmet lakabı takılmıştır. Oğlunun doğumundan bir müddet sonra kocası Gulak Osman ölür. Bunun üzerine Dudu Hızırşah köyüne, baba evine geri döner ve Davulcu kız Fatma ile yeniden çalgı işlerine devam eder. Datça mahallesinin eski Muhtarı İbrahim KARADAĞLI’nın önce sünnet daha sonrada nişan eğlencesini bu ikili yapmıştır.
1935’li yılların sonlarında Cumalı köyünde geçen yıl ölen PİO nine lakaplı Emine BOSNALI’da bu guruba katılmış ve kendisini yetiştirerek Betçe köylerinin düğünlerini ve tüm eğlencelerini PİO nine yapmıştır. Dudu ve davulcu kız Fatma bir süre daha birlikte düğün ve nişan eğlenceleri yaptıktan sonra Davulcu kız Fatma çalgıcılığı bırakmış, 1947 yılında Hızırşah köyünde vefat etmiş ve bu köye gömülmüştür.
Yalnız kalan Dudu Hızırşah köyünden akrabası olan Hatice GÖRGÜLÜ’yü yanına alır ve onu düğünler için yetiştirir. Daha sonra Hızırşah, Karaköy ve Datça düğünlerini birlikte yaparlar. Bu arada Dudu tütün işlerini çok iyi yapmaktadır, beceriklidir. Bu tütün bağlama işlerini de başarıyla yapar ve bundan dolayı ona daha sonra Balyacı Dudu lakabı takılır. Ölünceye kadar Balyacı Dudu olarak çağrılır. 1951 yılında Dudunun ölümüyle yalnız kalan Hatice, Datça mahallesinden Saibe AKDOĞAN’ı düğünleri birlikte yapmak amacıyla yetiştirir. 1955 yılına kadar devam eden beraberlikleri Hatice’nin rahatsızlanması nedeniyle sona erer.
Saibe AKDOĞAN bu mesleği 1960’lı yıllara kadar devam ettirir. Modern müzik aletlerinin çıkmasıyla o da bu mesleği bırakır ve 1999 yılında Datça mahallesinde vefat etmiştir. Mezarı iskele mezarlığında bulunmaktadır.
Okunma Sayısı: 922


Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.